Çok insan tanıdım ben. İyice tanıdığım kanaatine varmadan kolayca samimi olamıyorum. Vardığım sonuç: insanlar maske takıyor. Sosyal alemde gördüğünüz ve tanıdığınız bir insanla, biraz dost olup yakınlaştığınız, biraz da dertleştiğiniz zaman, anlıyorsunuz o insan aslında kendisini gösterdiği gibi değil. Maske takıyor. Asla art niyetle değil.
Alfonse Karr’a göre insanların üç kişiliği var:
Ortaya çıkardığımız kişiliğimiz, aslında sahip olduğumuz kişilik değil. Çoğunlukla, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde gerçek kişiliğimizi saklayarak, çevremizin bizi nasıl tanımasını istersek, öyle bir kişilik yaratmaya çalışıyoruz. Dikkatli gözlerden kaçmasa bile, genellikle bunda başarılı da oluyoruz.
Dedim ya, çok insan tanıdım. Bazı insanlar etrafa neşe saçar, hayatı tiye alır, dalga geçer, toplumsal kurallara pek dikkat etmez, bazen paldır küldür konuşur, yaşadıklarını önemsemez, biraz da kuralsız yaşamayı sever. Ama aslında öyle midir? Çoğunlukla, hayır. O gördüğümüz onun maskesidir. O maskenin ardında son derece naif, ince ruhlu, düşünceli, problemlerini etrafına yansıtmayan, çünkü problemlerinin başkası tarafından bilinmesini ve problemleriyle başkalarını rahatsız etmek istemeyen, biraz da yaşadığı problemlerinin zaaf sayılmasından korkan bir insan vardır. Bunların her biri ardında çok çeşitli sebepler barındırır.
O insanlarla samimi, dostça yakınlık kurup gerçek dünyasına girebildiğimiz zaman, “Yanlış ya da eksik tanımışım: bu insan o insan değil,” demekten kendimizi alamayız. Nasıl tanıyacağız peki? Bir Kızılderili atasözüne göre “uzun süre onun makosenleriyle yürüyerek,” ya da popüler kültüre göre, gerçek bir “empatiyle.”
Kolay mı? Asla, hiç de değil. Bunun için onun da uzun süre bizim makosenlerimiz ile yürümesi ve bizimle empati yapması lazım. Bize karşı maskesini çıkaracak insan, her şeyden önce bize inanmalı, güvenmeli ve dost olduğumuzu bilmelidir.
İnsanlar asla göründükleri gibi değildir. Şunu duymayan kalmamıştır:
Bir gün psikiyatristin muayenehanesine biri gelir. Psikiyatrist problemini sorunca başlar anlatmaya.
- “Benim ekonomik durumumdan bir şikayetim yok. Hayattan daha fazla bir beklentim de yok. Sağlığım da yerinde. Ancak bir sorunum var.”
-“Nedir o,” diye sorar psikiyatrist.
-“Neşelenemiyorum. Sürekli moralim bozuk. Şöyle gülmek, bazen kahkaha atmak, eğlenmek istiyorum,” der adam. Psikiyatristin de yapacak bir şey yoktur. Ama bir tavsiyede bulunur.
- “Arkadaş, işin doğrusu bu olay, benim uzmanlık alanıma girmiyor. Ancak sana bir öneride bulunabilirim. Şu karşıya 10 gün önce bir sirk geldi. Orada bir de palyaço var. Tek kelimeyle harika. Gülmekten yerlere yattım, çok eğlendim. Sana da o sirke gitmeni, özellikle o palyaçoyu seyretmeni öneririm,”
Bunun üzerine adamın suratı daha da asılır ve adeta fısıltı halinde konuşur;
- “O palyaço var ya... O benim işte..."
Gelin dürüst olalım. Hangimiz maske takmıyor ki? Hangimiz gerçek yüzümüzle hayattayız ki? Hangimiz gerçek hayatta maskelerimizi çıkarıp atabilecek kadar cesuruz?
AMA BELKİ DE, İYİ Kİ MASKELER VAR…