Veee, 12.sınıftan itibaren beden eğitimi dersleri kaldırıldı. Yerine ne mi geldi? Bildiniz. Din dersleri artırıldı. Bu konu tabi ki bağımsız bir yazıyı gerektirir ama önce Osmanlının pozitif bilimlerle, çağdaşlıkla, insanı insan yapan değerlerle savaşını hatırlayalım. Daha sonra sadece bu savaşı konuşuruz.
“Dinler ateşböcekleri gibidir. Parlayabilmek için karanlığa ihtiyaç duyarlar.” Ortalığın karanlığından yararlanan böcekler, ağızlarındaki pislikleri kusuyorlar. Yobazlar elbette, “Ben manevi miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Bir gün benim söylediklerim bilimle çelişirse, bilimin tarafını tutun,” diyen Atatürk’e düşman olurlar. Çünkü “Rencide olur dide-i huffaş ziyadan.”
Molla Lütfi bilim tarihimizde önemli işler yaptığı halde çoğu kişinin adını bile duymadığı, adı bilinçli bir şekilde unutturulmaya çalışılan bir bilim adamı. Hep bilimin yanında olmuş bu yüzden de otoriteyle sürekli başı dertte. Tokatlı Lütfi veya Sarı Lütfi diye de bilinir.
Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıt dönemlerinde yaşamış, Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu’nun öğrencisi olmuş, dönemin önde gelen matematikçilerindendir. Sinan Paşa’nın önerisiyle, Fatih Sultan Mehmet’in özel kütüphanesinin başına getirilmiş, bu sayede pek çok değerli kitaptan, değişik bilimleri öğrenme şansına sahip olmuştur.
Çevresinde, sözünü sakınmayan biri olarak tanındı. Fatih Sultan Mehmet medrese müfredatından bazı dersleri kaldırınca, karşısına dikilip, “Sultanım, medreselerden geometri, matematik ve felsefeyi çıkarırsanız yakında ordunuzda köprü yapacak mimar bulamazsınız. Geometri bilmeyen kadılar doğru karar veremez,” diyecek kadar yüreklidir. Der demesine ama karşılığında da, Sivrihisar’a sürülür.
Fatih ölünce, tahta çıkan Beyazıt, tüm siyasi mahkûmları affeder. Molla Lütfi de böylece İstanbul’a döner ve medresedeki görevine iade edilir.
Daha çok matematik ve astronomi üzerinde çalışır. Yüzün üzerinde farklı bilim alanını tanımladığı bir eser yazar. Çalışmalarında Bizanslı bilim adamlarının eserlerinden yararlandığı için. Bizans ile Osmanlı arasında bir bilim köprüsü sayılır.
Medrese eğitiminde pozitif bilimlerin oranının azalması ve yerini dini bilgilerin alması üzerine, zamanın bilim adamlarını kıyasıya eleştirir. Tartışmalar sırasında, “Namaz kuru bir tekrar, bir alışkanlık, eğilip kalkmaktan başka bir şey değildir,” deyince kendi sonunu hazırlamış olur. Dinciler şikayet eder, mahkeme kurulur, Beyazıt’ın da onayıyla At Meydanında (Bugünkü Sultan Ahmet Meydanı) kılıçla boynu vurularak öldürülür.
Ama bu ölüm halkın içine hiç sinmez. Dönemin bazı önde gelenleri ve şairleri, Molla Lütfi'nin dincilerin tahrikiyle öldürüldüğünü, şehit sayılması gerektiğini söylediler.
Büyük tarihçi Halil İnalcık ise Molla Lütfi’yi, “Tutuculuğun kurbanı, özgür düşünceli bir bilgin olarak anılması gereken kişidir, üstün bir bilgisi ve geniş hoşgörüsü nedeniyle yaşadığı yüzyılı aydınlatanlardandır,” diye tanımlamıştır.
Molla Lütfi’nin öldürülmesi Osmanlı’da pozitif bilimlere karşı düşmanlığın başlangıcı kabul edilir. Yükselme Devrinde bile, Osmanlı bilime veya farklı düşüncelere karşı hoş görülü olmamıştır. Uzantıları olan dindar ve kindarlar, neye kin duyduklarını bile bilmeden kinlerini kusup duruyorlar.
Yusuf Tekin'in yaptıkları ortada.
BİLMEM Kİ; İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ ZİFİRİ KARANLIĞIN FARKINDA MIYIZ?