Maliye ve Hazine Bakanı’nında sorduğu ve anlamakta zorlandığı yapısal reform kavramı son dönemde en çok kullanılan sözcüklerden biri oldu. Sıklıkla tartışılan konuya açıklık getirmek ve Türkiye’nin içinde bulunduğu krizi aşmak için yapması gerekenleri iki yazı ile ele almak istiyorum.
Yazının birinci bölümünde iyi bir ekonomik sistemin oluşturulması için hukuksal, kurumsal, siyasal ve eğitim reformuna ikinci yazıda ise ekonomik alanda yapılması gereken reformlara değinmek istiyorum.
Ekonomi bilimi hukuk ve siyasetten bağımsız şekilde apayrı ele alınabilecek konu değildir. İyi bir ekonomik sistemde iş yapanlar kadar tüketiciler, her türlü iş ve işlemlerinde sağlıklı işleyen adil hukuk sistemine ihtiyaç duyarlar. İş adamının, işçinin, tüketicinin, üreticinin hemen herkesin temel güvencesi bağımsız hukuktur. Türkiye’nin yapısal reformlarına başlayacağı ilk nokta burasıdır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi devlet mekanizmasında denge denetleme fonksiyonlarını ciddi şekilde sarsmıştır. Çağdaş ve evrensel hukuk kuralları içerisinde beklenen kararların tersi alınmaya başlanmış, yargıya siyasal müdahale en üst düzeye çıkmıştır. Ekonomiyi oluşturan hiçbir birim gözü kapalı kendini Hukuk’un güvencesi altında hissetmemektedir. Böylesi ortamlarda gerek yurt içindeki gerek yurt dışındaki yatırımcılar için riskler büyüktür. Ekonomik birimler bağımsız adil ve herkes için eşit işleyen kurumları ve şeffaf işleyen sistemleri severler. Ancak Türkiye’de tüm kurumlar bir güven bunalımı yaşamaktadır Kurumlar anayasanın güvencesinden daha çok Cumhurbaşkanının işaretleri ile hareket eder hale gelmiştir. Yapısal reformların ikinci ayağı KURUMSAL REFORMLAR’dır. Kamu kurum ve kuruluşları, anayasal kurumlar, yüksek mahkemeler, bağımsız denetleme kurumları ve yerel yönetimler çağdaş normlara göre yeniden düzenlenmelidir. Kurumsal reformların ise garantisi bağımsız bir yargının tesisi yani HUKUK REFORMU’dur. BU olmadığı taktirde hiçbir vatandaş, girişimci , kendini iş yaptığı ekonomik sistem içerisinde güvende hissetmez. Güven vermeyen ekonomilere Yabancı Sermaye, yatırım yeterli düzeyde gelmez. Bu tür ülkeler genelde ulusal varlıklarını pazarlık konusu yaparak veya siyasal ilşkiler ve çıkarlar yoluyla kısa süreli ve sürekliliği olmayan fonlara yönelirler.
Üçüncü olarak yapılması gereken SİYASAL REFORMLAR’dır. Siyasal reformların temel amacı Adil temsil ve yönetimsel istikrar ilkelerinin dengeli bir bileşiminin bulunmasıdır. Parlamentomun etkinliğinin adeta yok edilişi ve yasama yetkisinin bir bölümünün Cumhurbaşkanlığına kararname yoluyla aktarılması, bağımsız ve tarafsız Cumhurbaşkanlığı yerine neredeyse tüm temsil ve yürüte yetkilerinin bir kişiye bırakılmasının yarattığı güvensizlik Türkiye’nin tüm dünya kamuoyunda görünümünü zedelemiştir. Taraf olan Cumhurbaşkanının vatandaşlar arasındaki farklılıklarda yandaş olması vatandaşlar açısından güvenecekleri ve hakem tayin edecekleri kamu kurumu bırakmamıştır. Bu devlet sistemine olan güveni düşürürken demokratik geleneklerin erozyona uğramasına neden olmaktadır. Cumhurbaşkanının yetki ve sorumluluklarının denetlenmesi amacıyla parlamento daha etkin kılınmalı denge ve denetleme mekanizması kurulmalıdır.
Türkiye’nin kendine has uyguladığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini yeni bir işletim sisteminin ilk versiyonu olarak kabul edersek ilk versiyonda pek çok hata ve noksan ve sistem açığı görülmektedir. Sistemin temel omurgası kuvvetler ayrılığının tesis edilmesidir. Türkiye yeni sistemde bu ilkeyi geri plana ittiğinden bu yana devlet yönetimde kaos yaşamakta ve toplumsal memnuniyetsizlik artmaktadır. Bunların güncellenmesi gerekmektedir. Bu ise Anayasal değişikler gerektirmektedir. Anayasa yapılırken kısa vadeli oy maksimizasyonundan daha çok demokrasi güçlendirilirken düşünce , fikir, kişi hakları, ekonomik özgürlükler, insan hakları gibi başlıklarda evrensel kural ve uygulamalarla uyumlu çağdaş bir anayasa yapılmalıdır.. Benzer şekilde siyasal partiler kanunu, seçim yasaları adalet ve temsilde istikrarı sağlayacak şekilde düzenlenmelidir.
Dördüncü yapısal reform EĞİTİM REFORMU’dur. Türkiye genç nüfusu ile gelecekte doğru eğitim politikaları ve insan kaynakları sermayesini güçlendirerek önemli bir güç unsuru haline gelebilir. Ancak mevcut eğitim sistemi çağdaş normlardan ve eğitim yöntemlerinin çok gerisindedir. Geleceğin genç neslinin yetiştirirken referansı dindar nesil olan anlayışın bilimsel, sorgulayıcı, analitik düşünen bir eğitim sistemi kurgulaması ve uygulamasının güç olduğu ortadadır. Bu konudaki katı ve dayatmacı eğitim anlayışı özellikle son 20 yılda Türkiye’ye çok şey kaybettirmiştir. Bu alanda çağdaş ve yenilikçi bir eğitim sistemi kurulamadığı sürece gelecekteki fırsatlar heba edilecektir. Türkiye’nin sürdürülebilir bir ekonomik yapı ve bunu besleyen insan gücünü temin edebilmesi için temel eğitimden başlayarak, meslek, eğitim ve üniversite eğitimi klasik, kısır döngü içerisinde çözümsüzlükten kurtarılmalıdır. Üniversiteler gerçek anlamda bilgi ve katma değer üreten yenilik ve ulusal kalkınmaya katkı yapan kurumlara dönüştürülmelidir. Özerk yapıda olması gereken üniversiteler siyasi baskıdan arındırılarak bilimsel alanda özgür ve yenilikçi temelde faaliyetlerine devam etmelidir. Türkiye eğitim reformunu yapamadığı sürece ekonominin, hukuk sisteminin, kurumların, siyasetin gerek duyduğu kalifiye insan gücünü temin edemeyecek ve sorunlar varlığını dalgalı şekilde sürdürecektir.
Saydığım bu alanlarda yapılacak reformlar sağlam kalıcı ekonomik başarının ön koşullarıdır. Bunlar olmadan ekonomik sistemler sürekli dalgalı ve konjonktüre göre değişimler gösterir. Temelsiz bir binanın yükselmesi mümkün değildir. Ekonomik kalkınma için temel unsurlar bunlardır.
(Devam Edecek)