Bazen ne denli uğraş verirseniz/ verin; çabanız işe yaramıyor! Eksiklerinize bakıyorsunuz, başka yöntemler deniyorsunuz; ancak karşınızda duran, “değişmesini” istediğiniz gücün karşısında “yerinizde” saydığınıza tanık oluyorsunuz! Ne verdiğiniz rakamlar, ne yaşananlardan verdiğiniz örnekler istediğiniz sonuca ulaşmanızda etkili olmuyor! Baştan “inandırıldıkları” neyse, “nasıl” olmaları istenmişse “orada” dönüp durduklarını görüyorsunuz!
Hepsi de “geleceklerinden” kuşkusu olmayan, “yaşamın” hep böyle süreceğine inandırılmış isimler… Kendi bildiklerini/ kendi sorguladıklarını/ kendi ürettiklerini değil, “denilenleri” yineleyenlerden olması da “acı” veriyor size! Görünüşte “yaptırım gücü” olan gibi davranıyorlar, pamuk ipliğiyle bağlı oldukları koltukların istençleri “uğruna” sorumlu sayılmaları gereken alanda, sorumlu oldukları yurttaşların “yaşadıklarını” hiçe saymayı göze alıyorlar! Gelinen “nokta” bu!
***
Yurttaşın kış aylarını nasıl geçirdiği, emekli/ asgari ücretli/ dargelirlinin nasıl doyabildiği unutuldu; şimdi nüfusun “doğurganlığı konuşuluyor! Anneler çocuklarını okula aç göndermiş, çocuklar gerektiğince beslenememiş “hiç” önemli değilmiş gibi… Tüik’in yaptığı araştırma şöyleydi: 2024 yılı gelir dağılımı verilerinde en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay yüzde 48.1 olurken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay yüzde 6.3 oldu. Gelir uçurumu, en zengin ve en fakir yüzde 5’lik dilimlerde dört kata kadar vardı…
Nüfusun yüzde yirmisi “toplam gelirin” yarısını alacak, en çok yoksulluk çeken yüzde yirmi de “toplam gelirin” yüzde altının üzerinde bir pay alacak, sonra da “doğurganlık neden azaldı” diye sorulacak! Bu konuda konuşan isimlerden biri de Aile/ sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş… 2025 yılının “Aile Yılı” olarak duyurulduğunu düşünürsek, bu konunun ana odağının Bakan Göktaş olduğunu söylemek yanlış olmaz! “Aile Yılı”, ancak insanlar “doğurganlıktan” uzak!
***
Başta şunu açıklığa kavuşturalım: Gençler “evlilik” yapmakta zorlanıyor! Aldıkları aylık yetmeyince ya “doğacak çocuklarını” bile borçlandırarak/ mamasından azaltarak evliliği gerçekleştirecekler, ya da yuva kurmamayı yeğleyecekler! Siz olsanız hangisini seçerdiniz? Her şey değiştiği gibi, insanların gereksinimleri de değişiyor! Her değişen gereksinim “yeni” bir masraf olarak gelire yansıyor!
Son yıllarda çalışanın “gelirinin”, gereksinimlerini karşılamak için alım gücünün artması beklenirken “gelinen noktayı” sokağa çıkabilirseniz/ kime sorsanız söyleyecektir! Ekrem İmamoğlu’nun, “gizli tanıkların” açıklamalarına dayanarak bir ayı geçkin zamandır içeride tutulmasına “tepki” olarak mitinglere katılan gencin, çalışan ücretlinin, emeklinin, dargelirlinin sorunları “dağ gibi” büyük!
***
Bir araştırma sonucu daha var: 2023 yılında, boşanan çiftlerin sayısı 173 bin 342 iken 2024 yılında 187 bin 343 olmuş! TÜİK’in yaptığı araştırmaya göre,yirmi yılda boşanmalar %47 oranda artmış. Nedeni olarak da teknolojik gelişme, ekonomik, sosyal geçimsizlik gösterilmiş! Oysa Bakan Göktaş, doğurganlık hızının 1.51, nüfusun kendini yenileme oranının 2.1 olduğunu belirtirken “Şu an Türkiye kendini yenileyemiyor. Yaşlanıyoruz. 65 yaş nüfusumuz yüzde 10'u aştı. Çocuk sayımız azalırken bakıma muhtaç olan nüfusumuz artacak. Ekonomik sebeplerin doğru olduğunu düşünmüyorum. Avrupa, Kore gibi refah seviyesi yüksek ülkelerde de aynı sorun var” diyor.
Diyorum ya; ne yaparsanız yapın “bazen” anlatamıyorsunuz! Bundan “iki on yıl” kadar önce emeklinin/ ücretli çalışanın ev/ araba alma olanakları bulunurken, bugün çocuğunun “beslenme çantasını” dolduramayan anne/ babanın çığlıklarını görmüyorlar/ bilmiyorlar demek ki! insanın kendisi doyacak, “doğacak” çocuğunu doyuracak olanağı olacak ki hem ailesinin sürekliliğini sağlasın, hem de nüfus yenilensin! İnsanların “alım gücünü” artıramıyorsanız; nüfusun yenileşmemesinden de, yaşlanmasından da, boşanmaların artmasından da, evliliklerin azalmasından da “siz” sorumlusunuz! Anlayın artık!