Dün çok karmaşık duygular yaşadık. Coşkuyla kutlamaya hazırlandığımız Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı. 19 Mart’ta yeniden şahlanan Egemenlik ve Bağımsızlık Ruhunun, egemenliğin Saraydan alınıp millete devredilişinin 105.yılında İlk Meclisten, Çağın Dehası’nın ebedi istirahatgahı Anıtkabir’e “Onur Yürüyüşü.” Ve hepimizin korkutan deprem. Neyse ki, depremi herhangi bir kaybımız olmadan hafif atlattık.
Özgür Özel, geçmişten aldığı dersle, Ankara Valiliğinin saçma sapan bir gerekçeyle yasakladığı yürüyüşü hiç düşünmeden, büyük bir kararlılıkla gerçekleştirdi.
Mahmut Tanal, kanunsuz emrin nasıl dinlenmeyeceğini tüm dünyaya göstermek amacıyla, yürüyüşü engellemek için kurulan barikatları birbirine bağlayan plastik kelepçeleri cebinden çıkardığı pense ile kesti ve arkasından gelen halk da barikatları çiğneyerek, yürüyüşe geçti. Sayın Tanal, olacakları önceden görmenin, bir devlet adamı için ne kadar önemli olduğunu göstermek için cebinde pense getirmişti.
Anıtkabir’e yürümek için Yozgat’tan gelip, Özgür Özel’in koluna girerek, “Devlet yönetiminin turpunan, şalgamınan olmayacağı,” dersini veren Abdullah Ceylan, köylü-millet dayanışmasının nasıl olacağını gösterdi. Sadece barikatlar değil, korku duvarı da bir kere daha yıkılmıştı.
Yürüyüşe İlk Meclis’in önünden çıkıldığını söylemiştim. İşte orada çekilmiş fotoğrafı bilmeyen yoktur. Bu vesileyle hikayesini bir kez daha hatırlayalım.
"Atatürk Fevzi Çakmak'ın kızının düğününde tüm davetliler arasında fotoğraf çekmeye çalışan bir genci fark etti. Yanına gidip gülümseyerek bu çelimsiz gence, "Adın ne senin çocuk," diye sordu. Atatürk’ün yanına kadar gelerek, kendisine hitap ettiği genç şaşırdı. Kekeleyerek "Ali Rıza, efendim," dedi.
Atatürk, gülümseyerek "Bilir misin, benim babamın adı da Ali Rıza, nerelisin peki," diye tekrar sordu. Üsküplüydü, genç. Atatürk’ün kanı kaynamıştı, ona. "Peki madem, sana bundan böyle 'Sarı' diyeceğim. Artık hususi fotoğrafçılarımdan olacaksın, anlaştık mı," diye sordu. Ali Rıza’nın gözleri parlamıştı. "Emredersiniz paşam," dedi heyecanla. Atatürk’ün yakınında olacaktı. Bundan büyük şans ve mutluluk olur muydu?
Bundan sonra Atatürk’ün sayısız fotoğrafını çekti. 29 Ekim 1929. Cumhuriyet Bayramı coşkuyla kutlanıyordu. Kemal Paşa ve beraberindekiler, Meclis'ten çıktıklarında gazeteciler fotoğraf çekmek için adeta birbirlerini eziyordu. O sırada Ali Rıza bir omuz darbesiyle yere yuvarlandı. Ayağa kalkıp, fotoğraf çekinceye kadar Atatürk ve beraberindekiler çoktan Meclisin önünden ayrılmıştı.
Ali Rıza, bu tarihi anı kaçırdığı için hüngür hüngür ağlamaya başladı. Çok geçmeden uzaktan Atatürk’ün sesini işitti. "Hey Sarı, neden ağlıyorsun?" İrkilip ayağa kalktı, gözyaşlarını silip, olayı anlattı. Atatürk gülümseyerek, 'Canını sıktığın şeye bak bre çocuk,' dedikten sonra, tüm devlet erkanına seslenerek, "Arkadaşlar tekrar içeri girip yeniden çıkacağız. Sarı bizim fotoğrafımızı çekecek," dedi. Devlet erkanı bu durumu garipsese de, Atatürk’ün dediğini yaparak Ali Rıza için özel bir poz verdiler.
İşte Özgür Özel ve arkasındaki yüz binler, Anıtkabir’e gitmek için, tam o fotoğrafın çekildiği yerden yola çıktı.