İfral TURGUT

Tarih: 07.11.2024 16:53

O TRAMVAY, ORADA BİR DAHA, HİÇ DURMADI.

Facebook Twitter Linked-in

Dolmabahçe Sarayı’nda görevliler ile ziyaretçilerin nefes alış verişleri bile farklıydı o günlerde.

Sarayın içinde ise Muayede Salonuna (Bayramlaşma Salonu) sessizlik hâkimdi. Boğaz’a bakan özel dairelerden dördüncüsünün kapısında bir subay nöbette. Kapı sessizce açılıp kapanıyor, içeriden çıkanlar konuşmuyordu.

Dışarıda Karaköy’den Beşiktaş’a giden tramvayın sesleri. Tramvay Dolmabahçe’ye yaklaşıyor. Özel odada yatağın başucunda Atatürk’ün kütüphanecisi, bir ömrü yanı başında geçiren Nuri Ulusu.   

Tramvay saraya yaklaştıkça yavaşlıyor. Vatman istemiyor gıcırtıların sesinin Saraydan duyulmasını. Saraya gelince, vatman çekiyor fren kolunu, hızla iniyor  tramvaydan ve Dolmabahçe’nin kapısına yürüyor. Koşar gibi. Yolcular vatmanın arkasından bakıyor. Hiç yadırgamadan. Sadece merak. Çünkü bu ritüel günlerdir süregeliyor. Biliyorlar vatmanın ne yaptığını 

Atatürk’ün başucunda oturan Nuri Ulusu da, nefesini korkuyla alıyor o saatlerde. Atatürk gözünün önünde her gün biraz daha eriyor. Tüm sevenleri etrafında. Çaresizliğin acısıyla kıvranıyor. Köşe bucakta gizlice göz yaşı dökenler var. “Özel hemşire falan istemem, bana benim çocuklarım herkesten iyi bakar,” demişti Atam. İşte bütün çocukları oradaydı. Onlar da doktorların gözüne bakıyordu, bir ümitle.

Vatman, ne yapacağını biliyordu. Doğruca,   Dolmabahçe’nin kapısına gün gün asılan Atatürk’ün sağlık durumunu bildiren tebliği dikkatle okudu. Madde:2.“Dün geceyi rahatsız geçirdiler. Umumi hallerindeki vaziyet ciddiyetini koruyor.”

Öğreneceğini öğrenmişti. Başı önde, işine dönüyor.  Yolcuların gözü, vatmanda. Basamağı çıkıp, haber bekleyen yolculara, “Dün geceyi çok sıkıntılı geçirmiş, durumu ciddi,” deyişi üzerine yolcular arasında mırıldanmalar başlıyor. Bazıları ellerini açıyor, bazılarının dudakları kıpırdıyor, hüzün had safhada.    Tramvay ağır ağır Dolmabahçe’yi geçiyor.

10 Kasım. Saat 09:05. Atatürk’üm son nefesini veriyor.   Herkes şaşkınlık içinde, perişan. “Atatürk öldü,” diyor birisi. Kapı önünde nöbet tutan genç bir teğmen başını   şöyle bir havaya kaldırıyor ve koca vücuduyla kalıp gibi yere düşüyor. Habere dayanamıyor Mustafa Kemal’in askeri.    

Doktorları Dr. Kamil Berk, Mim Kemal Öke Bey son muayenelerini yapıyorlar, gözlerini yavaş yavaş kapatıp, çenesini bir mendille bağlıyorlar. Ve Atatürk’ün 10 Kasım, dokuzu beş geçe ebediyete intikal ettiği ilan ediliyor. 

VATMAN MI? TRAMVAYINI BİR DAHA DOLMABAHÇE’DE HİÇ DURDURMUYOR.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —