İfral TURGUT

Tarih: 09.06.2024 07:34

ÖĞRETMEN

Facebook Twitter Linked-in

Dün Ankara/Keçiören’de bir lisede meydana gelen ve 15 yaşındaki bir çocuğumuzun hayatına mal olan ama geride kalanların tüm hayatını zindan eden, kahrolası olayla ilgili bir yazı yazmıştım. Oldukça sertti. Hatta aranızda biraz mütecaviz bulanlar bile olmuştur. Ama asla pişman değilim. Sadece düşündüklerimi, hissettiklerimi içimden gelen kelimelerle ifade etmeye çalışmıştım. 

Aşağıda yaşanmış birkaç anıyı paylaşırsam sanırım beni öyle hissetmeye, öyle davranmaya iten duyguların neler olduğunu daha iyi anlayacaksınız.

Tevfik Fikret ve Hüseyin Cahit Yalçın. İki büyük adam, iki büyük şair-yazar, iki büyük eğitimci. Yakın arkadaş ve çok iyi dostlar.

Hüseyin Cahit Yalçın Vefa İdadisine Müdür Muavini ve Edebiyat öğretmeni olarak atanmıştı. Çok sevindi Fikret. Ama ertesi gün gazeteleri okuyunca adeta çıldırdı. Hatta adeta değil, resmen çıldırdı. Çünkü Yalçın geleneklere uygun olarak göreve başlamadan önce ant içmişti. “Vatanıma, milletime, padişahıma sadakatle hizmet edeceğim…” diyordu.

Fikret, hemen bir kart yazarak postaya verdi. Padişaha sadakatle hizmet etmek için ant içen bir adama söylenecekleri söyledikten sonra, ağzına geleni döşenmişti.

O Fikret ki, arkadaşlarıyla yolda yürürken, sol tarafında hiç kimseyi yürütmez hep sağ tarafına alırdı. Arkadaşları sol kulağında bir sorun olup olmadığını sorunca, kalbini işaret ederek, “Hayır, orada Nazime (eşi) var,” derdi.

İşte bu kadar duygusal bir insan olan Fikret, konu vatan, konu bir zalime hizmet olunca böyle çıldırabiliyordu.

Arkadaşları ondan bir “Millet Şarkısı” yazmasını istedi. Üç gün sonra Rumeli Hisarının gölgesinde, arkadaşlarına okuyordu.

Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa, 

Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır. 

Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa, 

Sönmez ebedi, her gecenin gündüzü vardır.

 

İttihat ve Terakki kendisine Maarif Nazırlığını teklif edince, acı acı gülerek, “Recaizadesi olan bir memlekette o makama oturmak bana düşmez,” dedi ve reddetti. Kastettiği Recaizade Mahmur Ekrem idi. İşte liyakate saygı.

 

Ama ayni Fikret’e Galatasaray Lisesi müdürlüğü teklif edilince, çok mutlu oldu ve “Milletime her ne surette olursa olsun hizmet etmekten çekinmem. Hele menşe-i feyzim olan Sultaniye hizmetten,” dedi.

 

Müdürlüğü sırasında, bir öğrenci duvara imzasını atıyordu. Fark etti Fikret ve duvara doğru yürüdü. Öğrenci, “Şimdi hapı yuttuk,” diyordu ki, Fikret cebinden çıkardığı bir silgiyle duvarı temizledi ve gitti. Biraz sonra kapısı çalındı ve gelen öğrenci Fikret’in eline sarılarak hüngür hüngür ağladı.

 

 

Yine bir gün azılı öğrencilerden biri, yemekhanede sürahiyi kırdı. Olayı gören mubassır, müdahale edince, kendilerini Fikret’in odasında buldular. Fikret öğrenciye sordu,

-“Sürahiyi siz mi kırdınız?”

-“Hayır Efendim, ben kırmadım.” Fikret bu sefer mubassıra döndü ve,

-“Yanlış görmüşsünüz. Bir öğrenci yalan söylemez,” dedi. Ama daha odadan çıkmadan öğrenci geri dönerek, göz yaşlarıyla,

-“Affedin Efendim. Suçum birken, iki oldu. Hem Sürahiyi kırdım, hem de yalan söyledim,” diye özür diledi.

 

İşte bunları bilip, bunlara benzer sayısız olay yaşayınca, bu görevli, militan yobazlara tahammül zor oluyor.

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —