Peyami Safa…Otodidaktik bir yazar. Yani akademik bir eğitimi yok. Kendi kendini yetiştirmiş. Sadece yazar da değil. Gerçek bir mütefekkir, hatta bir filozof. Allah inancını, din kurumunu, birey-toplum ilişkilerini, politik ideolojileri, Cumhuriyet devrimlerini çok orijinal analizleriyle sentezlere ulaştıran sağlam bir felsefeye sahip.
Geçimini sadece yazılarıyla, kitaplarının gelirleriyle sağlayan az sayıdaki yazarlardan biri. Para kazanmak amacıyla özellikle gençlere yönelik yazdığı polisiye ve macera romanları da var. Ama onlarda, Peyami Safa değil, Server Bedi imzasını kullandı.
Yazdığı her roman bir mesaj içerir. “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” Türkçede psikolojik, “Matmazel Noralya'nın Koltuğu” mistik romanın öncüsüdür.
Günlük gazete yazılarında hemen her konuya değinmiş, en karmaşık politik, ekonomik, felsefi konuları popülerleştirerek anlatmayı başarmıştır. “Türk İnkılâbına Bakışlar” adlı eseri Atatürk devrimlerinin bugün bile aşılamayan gerçekçi bir analizi ve yorumudur. Onu okumamış olanlar, Atatürk devrimleri hakkında ayağı yere basan fikirlere ve yorumlara sahip olamazlar.
Aralıksız yazdığı gibi, aralıksız da okumuştur. Zaten okumayan yazamaz ki. Kendi kendine üst düzeyde Fransızca öğrenerek, Batı'daki yenilikleri, gelişmeleri yakından takip etmiştir.
Spiritüalizm ve metafizik de onun ilgi alanlarından biridir. Ruhla, fizikötesi âlemle ilgili sayısız yazı yazmış, araştırmalarda bulunmuştur. “Mistisizm” adlı eseri bu araştırmaları içerir. Mistisizm’i, bir heves lisede okumuştum ama anladım ki, benimki sadece heves değil aynı zamanda bir cüretmiş. Çünkü bir kaç klişe cümlenin dışında hiçbir şey anlamamış, ana temaya nüfuz edememiştim.
Tek çocuğu olan Merve Safa, 1961'de Erzincan'da yedek subaylığını yaparken vefat etmiş, tek isteği sorunlunca, oğlunun tabutunun Türk bayrağına sarılı olarak İstanbul'a gönderilmesi olmuş.
Safa’nın romanlarını basıp satan çok insafsız bir yayıncısı varmış. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş. Yayıncı sormuş;
-“Üstat, benim gözlerimden birinin takma olduğunu biliyor musun?”
- “Evet biliyorum.”
-“Hangisinin takma olduğunu da biliyor musun?
-“Evet, biliyorum, şu. ”
Yayıncı hayretle;
-“Yahu nasıl anladın? Takma olmayan göze o kadar benzer ki...”
Safa aradığı fırsatı bulmuş. Yayıncısının insafsızlığını ima ederek,
-“Çünkü daha insaflı bakıyor,” demiş.
ESPRİ ZEKA İSTER.