Oyun deyince aklımıza; Futbol, voleybol,basketbol oyunları, savaş oyunu, kahvede kağıt, taş, tavla ve kumar oyunları,olimpiyat oyunları, insanların birbirlerine oynadıkları oyunlar ve en önemlisi, en safı ve temizi çocukların oyunları.Çocuklarda oyun , çok önemlidir. Yukarıda saydığımız oyunlarda oyuncular, nasıl kazanmak için uğraşıyor ve oyunu önemsiyorsa, çocuklarda aynı şekilde oyunları çok ciddi ve önemlidir. Özellikle okul öncesi çocuklarda oyun, dünyayı tanıma, algılama, yorumlama ve yaşamla ilgili davranış geliştirme açısından önem taşır.Büyük düşünür Monteigne’nin yüzyıllar önce dediği gibi “Çocukların oyunu, oyun değil, onların en ciddi uğraşıdır.”
S. Freud ve onu izleyen çocuk ruh hekimleri, oyunun kişilik gelişimine katkısını göstermişler, çocuğu tanımada değerli bir araç olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu önemli gelişme çocuğun ruh hastalıkları sağaltımında oyunun kullanılmasına zemin hazırlamıştır.
Çocuk oynadıkça duyuları keskinleşir, yetenekleri serpilir, becerisi artar. Oyun çocuğun en doğal öğrenme ortamıdır.Anne, baba ne kadar öğretmeğe, nasihat etmeye gayret ederse etsin, oyunda öğrenip pekiştirdiği davranış kadar etkili olmaz. Oynayan çocuk kendi küçük dünyasındadır. O dünyaya kendisi egemendir. Kuralları kendisi veya kendileri koyarlar, kendileri bozarlar. Yaşıtları dışında kimseyi bu dünyaya sokmak istemezler.Özellikle büyükleri yanlarına yaklaştırmazlar. Deney odasında buluş yapmak üzere bütün dikkatini vermiş bir bilim adamı gibi kurdukları oyuna kendilerini kaptırırlar.Birileri oyunlarını bozmaya kalkışırşa çok büyük tepki gösterirler. Oyun çocukların özgürlüğüdür. Bırakın ve de ortam hazırlayın özgürlüklerini yaşasınlar.
Kız çocukları bebekleriyle oynarken annelerinin kendilerine yaptıklarını taklit ederler. Annelerinin söylediği ninnileri söyler, anne onu nasıl avuttuysa veya azarladıysa aynısını bebeğine uygular. Kendi iç dünyasına göre de bazı katkılarda bulunur. O anda kucağındaki bebek gerçek yaşayan bir bebektir. Kurduğu ilişki gerçektir. Çok önemli bir görevi yerine getirirken yanına yaklaşılırsa hiç pas vermez. “Gürültü yapmayın bebeği uyutuyorum” der.
Oyun çocuğun en güçlü ve en doğal dürtülerinden biri olan saldırganlık dürtüsünü boşaltmasına yarar. Kendisine uygulanan cezaları hayalde de olsa, başkalarına uygulayarak, doktor olup iğne yaparak, polis olup suçluları yakalayarak, bu dürtülerine çıkış yolu bulur. Yalandan ölür ve öldürür.Öldürdüğü arkadaşı ölmemiş gibi davranırsa kızar. “Ama sen öldün kalkamazsın!” der. Gerçek yaşamdan alınıp hayalde işlenerek sahnelenen bu oyunlardan çocuğun aldığı tat, erişkinlerin gerçeği yansıtan bir tiyatro oyunundan aldığı tat gibidir.
Çocuğun ikili oyunlarda olsun, üçlü ve toplu oyunlarda olsun, davranış biçimi aile içinde aldığı eğitimi yansıtır.Her istediği yapılan, bir dediği iki edilmeyen çocuk başkasıyla hiç bir şeyi paylaşmak istemez.Böyle bir çocuk, uzun süre başkalarının oyunu izler, aralarına katılamaz çünkü henüz paylaşmayı bilmemektedir. Hep kendi başına oynayan başka çocuklarla uyum sağlayıp paylaşmayı beceremeyen çocuk hırçın, saldırgan ve bencil olur. Büyüdüğü zamanda aynı davranışları gösterir.
Oyun okul öncesi çocukların tek uğraşıdır. Okul başlamakla oyun gereksinimi sona ermez.