İfral TURGUT

Tarih: 01.11.2024 18:09

ÖZGÜR ÖZEL’E ÇOK KISA BİR SORU

Facebook Twitter Linked-in

Ama önce hatırlatmak istediğim birkaç not:

I. Dünya savaşından yenik çıktık. Ege Denizi’ndeki Limni adasında bulunan Mondros Limanı’nda Osmanlı İmparatorluğunu fiilen yok eden 25 maddelik bir antlaşma imzaladık. Aslında bu bir antlaşma falan değil, teslim bayrağını çekmekti. 

Ordusu dağıtılan Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’den “Sabık Yedinci Ordu Komutanı Mirlivası” diye bahsediliyordu.

Çanakkale’yi elini kolunu sallayarak geçen İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan kuvvetlerine ait 55 gemilik donanma İstanbul’a gelmiş Dolmabahçe Sarayı’nın önüne demirlemişti. Daha sonra bunlara katılan 4.500 kişilik asker gücüyle İstanbul’un beş yıl sürecek işgal ve ıstırap günleri başlamış oldu.

Düşman donanmasının Dolmabahçe önünde yerleşemeye başladığı 13 Kasım günü Adana’dan İstanbul’a dönen sabık mirliva Mustafa Kemal Haydarpaşa Garı’ından motora binmiş Boğaz’ı geçerken, gemileri hüzünle seyreden yaveri Cevap Abbas’a,

-“Merak etme geldikleri gibi giderler,” diyordu.

Demek istediğim bu değil. Bunları herkes biliyor. Hatırlatmak istediğim şey başka.

O zamanlar “Yalaka Basın” tabiri yoktu. O işlevi gören basına “Mütareke Basını” deniyordu. Bugünkü uzantılarının taklit etmeye çalıştığı ustalarından biri de, adı daha sonra Şeyh ülMuharririn’e çıkan Refi Cevat Ulunay’dı.

Bakın ne diyordu;

-"İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak!" 

Bu gafil, Mustafa Kemal Paşa’yı, bir gazeteci olarak, Şişli’de kaldığı evde ziyaret eder. Çanakkale Savaşları’na ilişkin sorularını bitirdikten sonra ayrılmak üzere ayağa kalktığı zaman Mustafa Kemal, 

-"Bu vatan, içine düştüğü bu felaketten nasıl kurtarılır, diye bir sual sormanızı isterdim," der. Ulunay şöyle cevap verir:

-"Ben bu vatanın kurtarılmasını mümkün görmediğim için böyle bir sual düşünmedim. Neyle, hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla? Maalesef paşam, vatan kupkuru bir çölden farksız oldu. Affınıza sığınarak arz edeyim ki, artık bu kupkuru çölde hiçbir hayat belirtisi yok!"

Mustafa Kemal Paşa kaşlarını çatar:

-"Çöl sanılan bu álemde saklı ve kuvvetli bir hayat vardır. O, millettir. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse, vatan da, millet de kurtulur. Bunu böyle bilesiniz Refi Cevat Beyefendi!"

Refi Cevat matbaaya dönünce arkadaşları, "Anlat" derler. Anlatır:

-"Şu sıralar Anadolu’ya geçilir, milli direniş harekete geçirilirse, Fransız’ı da, İngiliz’i de, İtalyan’ı da memleketten kovulur, vatan istiklaline kavuşur, millet de esaretten kurtulurmuş! Anladınız mı arkadaşlar? Bu adam, deli değil, zırdeliymiş!"

Refi Cevat, Milli Mücadele’ye hiç inanmaz. Anadolu’daki kurtuluş savaşçıları için çok ağır yazılar yazar, kahramanlara küfreder, hakaretler yağdırır! 

Bu inanmış adam, ölünce Mevlana’nın yanına gömülmeyi vasiyet etmişti. Şimdi türbenin karşısındaki Üçler mezarlığında yatıyor.

Refi Cevat, Refik Halit Karay gibi mütareke gazetecileri yurt dışına kaçmış. Bunlar da gidecek, bunlar da kaçacak. Hiç kuşkunuz olmasın. Ama geçmişini hatırlayamayanlar, onu tekrar yaşamaya mahkumdur. 

Ben de Özgür Özel’e, bildiğine inandığım, Ulunay’ın sormadığı soruyu hatırlatarak, kısa bir soru soruyorum.

NE ZAMAN?

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —