SUAT UMUTLU

Tarih: 12.05.2025 19:45

ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ; DU BAKALİ N'OLECAK ...(*)

Facebook Twitter Linked-in

Terk etme aklı ve bilimi, insanın o en büyük gücünü..."-Johann Wolfgang von Goethe
" Özgürlük ve barış/Tüm insanların özlemi olacak yarınlarda./Anam bacım kardeşim/Eşim dostum yandaşım/Daha daha mutluyuz yarınlarda./Ağlamak yok gülmek var/Düşmanlık yok dostluk var./Yarınlarda seni sevmek var/Yarınlarda mutlu günler varYarınlar benim yarınlar senin/Yarınlar onun yarınlar bizim. "

Ali Rıza Binboğa’nın 1970’lerdeki “Yarınlar Bizim” adlı şarkısı, sanki özgürlük, barış ve mutluluk özlemini yansıtan, umut dolu bir manifesto...

O dönemin sosyal ve politik atmosferinde, özellikle 68 kuşağının idealleriyle şekillenmiş bir umut ve dayanışma ruhunu yansıtıyor, öyle değil mi?

Gençlik hareketleri, eşitlik arayışı ve toplumsal değişim talepleri güçlü olduğu 70'lu yıllarda  o ruhu kucaklamış ve  geleceğe dair bir vizyon sunmuş...

Zaten, özgürlük, barış ve dostluk dediğimiz evrensel ve ölümsüz özlemler değil mi, güçlü bir idealizmi temsil etmiyor mu?

Artık, bugünün insanları da,  geçmişteki o umut dolu ruhu yeniden canlandırmak istiyor/istemeli diye düşünüyorum.

Zira, içinde bulunduğumuz karmaşık ve kaotik dünyada, şarkının sade ve birleştirici mesajı, insanlara moral ve birliktelik hissini yeniden verirken toplumu da pozitif bir vizyonla motive eden,bir umut ve dayanışma sembolü gibi,  yarım asır sonra bile, insanlığın ortak değerlerine  hitap ettiği içinde canlı ve umut aşılayan rehber gibi...

“Ağlamak yok, gülmek var; düşmanlık yok, dostluk var” dizelerine bakalım, anarşiye ve bölünmeye karşı bir çağrı değil midir?

Kutuplaşma, ekonomik zorluklar, mülteci meselesi, dış baskılar vs. mücadele ederken, birleştirici olan o ruh bize yol göstermelidir.

O günlerden bu günlere diyerek;

70’ler, Türkiye için bir kaos dönemi, sokaklarda sağcılar ve solcular çarpışıyor, kardeş kardeşe kırdırılıyordu, ki bu anarşi, emperyalist güçlerin kurguladığı bir oyundu ve ideolojik çatışmalar, dış mihraklarca körükleniyordu...

Gençler, idealleriyke, hayalleriyle yola çıksa da maalesef bu kirli senaryonun piyonu oldular.

Ali Rıza Binboğa’nın “Yarınlar Bizim” şarkısı da bu karanlıkta bir umut çığlığıydı. Ama o dönemde eksik olan sanki Atatürk’ün birleştirici liderliğiydi. Onun “Ne Mutlu Türküm diyene” vizyonu, etnik ve ideolojik ayrımları aşarak toplumu kucaklamıştı, 70’lerde bu vizyon unutulmasa, belki kardeş kavgası bu kadar derin olmayacaktı...

12 Eylül 1980 darbesi bu kaosu bastırmak için geldi, ama ağır bir fatura kesmişti, binlerce insan gözaltına alınmış, işkence görmüştü, bir kısmı ise idam edildiler. Yani özgürlükler kısıtlanıp toplum da susturulurken, belki anarşiyi durdurduk  ama Atatürk’ün demokratik, bağımsız ve birleştirici ruhunu da zedeledik... Artık , geride yaralı bir nesil ve kaybolan umutlar kalmıştı...

1980 sonrası, kısmen Türkiye’nin toparlanma çabasıydı, ama Atatürk’ün vizyonundan uzaklaşma da sürdü,zira darbenin gölgesi devam ediyordu ve toplumun ruhu da ezilmişti...

1983’te demokrasiye dönülse de, Turgut Özal’ın serbest piyasa politikaları, eşitsizlikleri büyüttü. Köyden kente göç, gecekondular, işsizlik arttı. Kürt meselesi ! , bu dönemde derinleşti; çatışmalar yoğunlaştı, ama Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine dayalı kapsayıcı çözümler de aranmadı.

1990’lar, siyasi istikrarsızlığın ve ekonomik krizlerin gölgesindeydi; yüksek enflasyon, yolsuzluk iddiaları, Susurluk skandalı, faili meçhuller vs devlete güveni sarsmış, Atatürk’ün laik, bilim odaklı eğitim anlayışı, bazı uygulamalarla gölgelenmiş, toplumsal birlik yerine, kimlik çatışmaları da büyüsede sivil toplumun filizlenmesi, demokratikleşme çabaları hep Atatürk’ün mirasına tutunan kesimlerin eseriydi. Ama toplum, hâlâ 70’lerin, 80'lerin travmalarını taşımaya devam ediyordu, ki Atatürk’ün yol gösterici liderliği de çoğu zaman nostaljiye sıkışıp kaldı.

Yıllar geçiyordu,2002’de AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesiyle, başlangıçta Avrupa Birliği reformları, ekonomik büyüme ve altyapı yatırımları, Atatürk’ün modernleşme hedefleriyle uyumlu umutlar yaratıldı;Sağlıkta, eğitimde, ulaşımda adımlar atıldı.

Ancak, zamanla bu değişimler, farklı bir rotaya evrildi. Eğitim sistemi, müfredattan sınavlara, sık sık değişti; bazıları, Atatürk’ün bilim ve akıl odaklı eğitim vizyonundan uzaklaşılıyor, sağlıktaki özelleştirmeler erişimi artırırken, kalite ve eşitlik tartışmaları başlıyordu.Ekonomi önce büyüdü gibi, ama 2010’lardan sonra kur dalgalanmaları, işsizlik ve borçlanma, halkı vurdu, ezdi.... Adalet sistemi ise yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkeleriyle ilgili eleştirilerin odağı oldu...Atatürk’ün “Adalet, mülkün temelidir” sözü, bu dönemde sıkça hatırlatıldı, ama uygulanması tartışıldı.

Kürt Sorunu!, Kürt meselesi! denildi çözüm süreci başlatıldı, ama sonra çatışmalar geri geldi.

Mülteci krizi, Suriye iç savaşıyla milyonlarca insanın Türkiye’ye gelmesiyle büyüdü.Toplum, kutuplaştı; medya ve sosyal medya, bu ayrışmayı derinleştirdi.

Tek parti yönetimi, bazılarına göre istikrar, bazılarına göre ise otoriterlik...

Atatürk’ün birleştirici, kapsayıcı liderliği, bu dönemde sıkça özlendi.

Onun “Ne Mutlu Türküm diyene” vizyonu, farklı kimlikleri kucaklayan bir çimento olabilirdi, ama kutuplaşma buna engel oldu.

2000’lerin umudu da  2020’lere belirsizlikle taşınmıştı, artık...

2025 Türkiye’si, tam bir kafa karışıklığı içinde. Kim, kimden neyi umut edeceğini bilmiyor ve bizim en büyük yaramız...

Kutuplaşma, toplumun her yanına sızmış, siyasi görüşler, etnik kimlikler, inançlar, yaşam tarzları  artık ayrışmanın da bahanesi.

Mülteci meselesi, milyonlarca Suriyeli yanında gelen Afgan ve diğerlerinin varlığıyla daha karmaşık halde, öyle ki ekonomik baskılar, işsizlik, kültürel uyum sorunları, halkta “onlar neden buradalar?” dedirtiyor.

Yine, şeffaflık eksikliği de güvensizliği besliyor, Milliyetçilik bir yanda vatan sevgisi, diğer yanda ötekileştirme aracı olarak tartışılıyor. Milyonlarca insan geçim derdiyle boğuşuyor, enflasyon, işsizlik, gençlerin umutsuzluğu vs artıyor.

Dış dinamiklerde, aynı 70’lerdeki gibi etkili...Jeopolitik oyunlar, küresel baskılar, Türkiye’mizi zorluyor.

Sosyal medya, yalan haber ve manipülasyonla kaosu körüklüyor.

Kısaca her şeyimiz sanki arapsaçı gibi...

Atatürk’ün liderliği, bu belirsizlikte de en çok özlenen şey, eğer “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesine dönebilsek, belki bu kafa karışıklığı da azalırdı.

Eğer ,“Yurtta sulh, cihanda sulh” diyebilseydik, dış politikada daha sağlam durabilirdik.

Eğer,“Ne Mutlu Türküm diyene” diyebilseydik, kimseyi ötekileştirmeden birleşebilirdik.

Bugün, toplum pusulasını da, “yarınlar bizim” umudunu da kaybetmiş gibi  görünüyor...

70’lerdeki anarşi, emperyalist bir oyundu, bugünkü belirsizlik ise  daha sinsi, daha karmaşık.

Atatürk’ün vizyonu olmadan, bu yolda yürümek de zor. PekiAtatürk’süz olur mu?

Asla. Onun liderliği, bugün de yolumuzu aydınlatıyor. 70’lerdeki kaos, 12 Eylül’le bitti, ama yaralar açtı. 80’ler ve 90’lar, toparlanma çabasıydı, ama eksik kaldı. 2000’ler, umutla başlayıp belirsizliğe evrildi.

Bugün, kafa karışıklığıyla boğuşuyoruz, ama Atatürk’ün ilkeleriyle çıkış yolu bulabiliriz.

Önce, kutuplaşmayı kırmalıyız. “Ne Mutlu Türküm diyene” vizyonu, herkesi kucaklayacaktır.

Mülteci meselesinde, şeffaflık şart, Hükümet, entegrasyon ve geri dönüş planlarını halkla paylaşmalı; mültecilere eğitim ve iş imkânı sağlanmalı , çalışmak isterler mi bilinmez ama yerel halkın kaygılarını azaltacaktır.

Kürt meselesi mi , yoksa Türk meselesi mi?

Milliyetçilik, Atatürk’ün gösterdiği gibi, birleştirici olsun.

Eğitim sistemi , gençlere onun bilim, akıl ve vatan sevgisi ruhunu aşılamalı, işte Çanakkale’den 70’lere, dayanışmanın hikayeleri gibi..

Ekonomi, adaletle güçlenirse, işsizlik, yoksullukla mücadele edilirse,  adil gelir dağılımı da hem huzuru hemde barışı getirir.

Sanat, umudu da taşır,  yeni Binboğa’lar, birleştirici şarkılarla toplumu buluşturabilir...

Dış baskılara karşı, Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir” duruşu gibi, diplomaside sağlam duralım.

70’lerdeki anarşi, bizi böldü; bugünkü belirsizlik ise yoruyor...Ama, Atatürk’ün ışığı, hâlâ yanıyor.

Türkiye’nin bugünkü sorunlarını, bu birleştirici anlayışla,“Yarınlar Bizim”umuduyla, Atatürk’ün kapsayıcı milliyetçiliği ve vizyonu etrafında kenetlenerek ,kararlılıkla ve sakin adımlarla yenebilir ve  geleceği inşa edebiliriz.

Zira,Özgürlük ve barış, hepimizin elinde.

DU BAKALİ N'OLECAK!
Suat Umutlu 
12 Mayıs 2025
--
(*)NESİN,Aziz. "Nah Kalkınırız"


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —