Bugün Pazar. Birazcık da olsa havayı değiştirelim.
Şükufe Nihal Başar…Kimler aşık olmadı ki? Zaten gören her erkek aşık oluyordu. Názım Hikmet, Faruk Nafiz Çamlıbel, Cenab Şahabeddin’in kardeşi Osman Fahri, Ahmet Kutsi Tecer, Mithat Sadullah Sander.
Osman Fahri…Ressam ve şair. O da sevdi Şükufe’yi, o da aşık oldu. Ama bir sorun vardı. Şükufe evliydi, üstelik eşi Mithat Sadullah, Osman Fahri’nin yakın arkadaşıydı. Beraber dergi çıkarıyorlardı.
Mithat-Şükûfe evliliği sorunluydu. Bir gün Şükûfe, aldı oğlunu ve Mithat’ı terk etti. Zaten hiç arzulamamıştı bu evliliği; hatta bir keresinde bileklerini keserek intihara bile kalkışmıştı.
Şükûfe’nin bu zor günlerindeki dert ortağı Osman Fahri’ydi. Genç şair, yıllardır sakladığı duygularını o günlerde açıkladı. Cevap olumsuzdu. Şöyle sesleniyordu, Şükufe’ye:
Sen benim hem-dem-i hayalatım,
Ben senin yar-ı tesellikárın
Olacakken; fakat, nedense, Nihal,
Sen benim gözlerimde dert aradın...
Şükufe’nin olumsuz cevabı perişan etti, Osman Fahri’yi. Gerçekten çok sevmişti. Hem onun yanında, hem de ondan uzak. Şükufe ise Osman Fahri’nin gözlerinde dert arıyordu, adeta. İstanbul’u terk etti. Elazığ’da öğretmenlik yapmaya başladı.
Ama sadece mekan girmişti aralarına, kalp aynı kalp, sevda aynı sevdaydı. Unut deyince unutulmuyordu ki. Aksine unutmaya çalıştıkça, daha çok geliyordu aklına.
Şiirler gönderdi, karasevdasına karşılık alabilmek için.
"Ah madem ki sen de bir şair,
Ben de şairim, bu kâfidir," diyerek kendini teselli etmeye çalışıyordu. Ama olmuyordu, işte.
Şükufe hiç cevap vermedi Osman Fahri’ye. Bir kerecik cevap verse, sonuç değişir miydi acaba? Kim bilir? Osman Fahri bu acıyla yaşayamayacağına inanmıştı artık. Dayadı tabancayı kafasına ve çekti tetiği.
Bir süre sonra yeniden evlendi Şükufe. Sınıf arkadaşı Ahmet Hamdi Başar’la. Başlangıçta mutluydular. Bir kızları oldu. Zamanla evlilik monotonlaştı. Eşi sürekli politik beklentiler, içindeydi. Şükufe birden iki çocuğunu alıp, kimseye haber vermeden çekip gitti. Boşandılar.
İdeal aşkı arıyordu. O aşkın sahibi ise Osman Fahri’ydi. Yakın dostlarına, "Tek aşkım odur. Beni tek seven de odur. Nasıl ziyan ettim bu büyük aşkı," diye dert yandı hep.
Bir roman yazdı. Adı "Yakut Kayalar". Romanın kahramanının adı “Osman Fahri.”
Bir kaza geçirdi. Kalçası kırıldı. Kızı Günay da ilk bebeğini doğururken ölünce, hayatla bütün bağlarını kesti. Huzur evine kaldırdılar. Hafızasını kaybetti. Bir şeyler yazıyor, kendi kendine konuşuyordu. Dilinde ve kaleminde tek isim: Osman Fahri.
Ve 24 Eylül 1973’te öldü. Rumelihisarı Aşiyan Mezarlığı’na defnedildi. Köşklerde başlayan hayatı huzurevinde son buldu. Bugün adı okullara veriliyor ama mezarı iç acıtacak kadar bakımsız.
OLMAYINCA OLMUYOR İŞTE…
TIPKI;