Avrupa göz göre göre, Dünya Savaşına doğru gidiyordu. Kazım Karabekir Paris'te görevliydi. Yani bir eli yağda, bir eli balda görev yapıyordu. Anladı ülkesinin de tehlike içine düşeceğini. Gözünü kırpmadan döndü İstanbul’a.
Genelkurmay II. İstihbarat Şube Müdürü olarak atandı. Görevi İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kuvvetlendirmek, savaşa girmekten mümkün olduğunca kaçınmaktı. Mustafa Kemal en yakın arkadaşlarındandı. Birlikte Çanakkale’yi geçilmez yaptılar.
Saray Mustafa Kemal’i başından uzaklaştırmak için Anadolu’ya göndermişti. Ama işler istedikleri gibi gitmiyordu. Mustafa Kemal vatanı kurtarmak için çalışmaya başladı. Haberi alan Vahdettin, Mustafa Kemal’i geri çağırdı. Mustafa Kemal ne için gönderildiğini bildiği kadar, ne için geri çağırıldığını da biliyordu. Çıkardı attı üniformalarını. Söktü apoletlerini “Vatana hizmet için üniforma şart değil,” diye düşündü mutlaka. İçindeki Harbiye ruhu ve vatan sevgisi yeterdi ona.
Kazım Karabekir şimdi Erzurum’da “Şark Fatihi” deniyordu ona. 15.Kolordu komutanıydı. Vahdettin bizzat Kazım Karabekir’e Mustafa Kemal’in tutuklanmasını emretti. Karabekir’in rütbesi Mustafa Kemal’inkinden yüksekti. Üstelik artık asker bile değil, sivildi.
Karabekir aldı tutuklama emrini ve doğrudan Mustafa Kemal’e gitti. Haber verdiler Mustafa Kemal’e. “Gelsin,” dedi. İçinde karmaşık duygular vardı. Karabekir girdi Mustafa Kemal’in çalıştığı odaya, bir topuk selamı verdi askerce ve “Paşam dün olduğu gibi bugün de bütün kolordumla emrinizdeyim. Sizi koruması için bir bölük asker getirdim,” dedi. Rütbesi büyük adam, rütbesi küçük olana selam çakıyor ve “Emrinizdeyim,” diyordu.
Ne demekti, ”Dün olduğu gibi bugün de?” Çünkü iki arkadaş, iki vatansever, henüz İstanbul’dayken vatanın kurtarılması için kafa yoruyorlardı. Son görüşmeleri Beşiktaş’ta Mustafa Kemal’in evindeydi. “Gitmeyeceğim,” diyordu Karabekir. “Çünkü orada bir Kolordu yok.” “Git,” dedi Mustafa Kemal. “Ben de geleceğim.”
Mustafa Kemal Erzurum’da bugün Atatürk Evi olan evde kalıyordu. Rauf Orbay’la bir masa başında çalışırken, artık istifa etmiş bir sivildi. İçeriye Kazım Dirik girdi. En güvendiği kurmayı. “Paşam,” dedi. “İstifa ettiniz, bundan böyle kimden emir alacağım, elimdeki dosyaları kime teslim edeceğim?” Çok üzüldü, Mustafa Kemal “Gördün mü Rauf,” dedi. “Askerlikten istifa edince bir saat önce ‘sen her şeysin’ diyen kişiler bir saat sonra sen yoksun,” diyor. Mustafa Kemal biliyordu, düşmanlarından olduğu kadar kardeşlerinden de sakınması gerektiğini. Ama yine de üzüldü, beklemiyordu çünkü.
Neden yazdım bu herkesin bildiği tarihi olayı? Son birkaç gündür yaşadıklarımızın etkisiyle galiba. Ben az yazmış olayım ama siz çok anlayın lütfen.