Adana'nın en işlek caddelerinde yürürken onlarca kişi dönüp bakardı. İnsanlar dik yürüyüşüne ve etrafına bakarak selam veren güleç yüzlü insana hayrandı. Tanıyanı ve selam vereni çoktu. Halını hatırını sorandan geçilmezdi.
Son yıllarda ilerleyen yaşına rağmen kent içinde toplu ulaşım araçlarına binmezdi. Dolmuş ya da otobüse bindiğimiz zaman azarlardı. "Yürümeyi unutacaksınız" derdi. Yürümeyi karşılaştığı insanlarla ayaküstü sohbet etmeyi çok severdi.
Esnaf, Osman Yereşen'e saygı gösterirdi, çay ikramında bulunurdu. Osman Yereşen bir ekoldü. Daktilo kullanamadığı için gazetede elyazısını rahat okuyan azdı. Bir harf eksik ya da fazla yazıldığında ertesi gün gazeteye erkenden gelir küplere binerdi. Bağırınca sesi dışarıdan duyulurdu. Ama yüreği temiz bir meslek büyüğümüzdü. Öfkesi dakikalar sürmezdi. Babacan tavrıyla bakar bağırdığı kişinin gönlünü alır, "Kusura bakma" demeyi ihmal etmezdi.
Osman Yereşen Cumhuriyet değerlerine sahip çıkıyordu. Adana Tekel Fabrikası kapandığı zaman göz yaşlarına hakim olmamıştı. Sohbet esnasında Çukobirlik'in kan kaybettiğini öğrendiği zaman üzüntüden hastalandığını anlatmıştı.
Osman Yereşen giyimine özen gösterirdi. Kravatsız gezmezdi. Kent protokolünü ziyaret edip hizmetlerini yazmaktan büyük keyif alırdı. Kimseyi incitmezdi. Eleştirisel dil kullanmazdı. Bürokratların hiç mı hatası yok der, bazen tartışırdık. Ertesi gün yazısında yine methiyeler düzerdi valiye, emniyet müdürü ve belediye başkanına. Suratımı astığımda anlardı bozulduğumu. Gülmeden konuşmazdı. "Sen de yaz" derdi. Hep birlikte gülerdik. Kıymetli büyüğümüz Osman Yereşen'i anmadan geçemeyeceğim.
Bu naif insan ve duayen gazeteciyi 23 Ocak 2008’de kaybettik. Adana saygın bir insanı basın dünyası güçlü bir kalemi yitirdi. Erdem sahibi insana Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhu şad mekanı cennet olsun. Toprak tenini incitmesin.