Altı yaşımda idim sizi tanıdığımda. Geldiğim çevreden, ailemden farklı idiniz. Harfleri birbirine çatıp kelimeleri, kelimeleri yan yana koyup cümle kurmayı ve sonrada noktasını virgülünü koyup düşüncelerimi yazıya dökmeyi öğrettiniz bana.
Köyde büyüklerime ilk kez tarihi geçmiş gazeteyi okumanın stresini, heyecanını ve gururunu siz yaşattınız bana. Böylece çevremde statü sahibi oluyordum sayenizde.
Siz öğrettiniz anne, baba, aile, ülke ve toplum sevgisini. Bir daha karşı gelemedim beni doğuran anaya. Ve tabi ki babaya da. Beni okutup adam etmeye uğraşan o insanların ödedikleri bedelin, çektikleri çilenin karşılığının ödenemeyeceğini kavradım sayenizde.
Siz anlattınız Anadolu’yu, Türkiye toplumunu. Öyle methettiniz ki, ruhumun derinliklerine işledi bu ülkenin, bu halkın sevgisi. Öyle yarım yamalak değil, harbiden sevdim Köroğlu, Dadaloğlu, Yunus, Mevlana ve daha nicelerini.
Halkı için, yurdu için ömrünün çoğunu hapislerde, çoğunu da ülkesine hasret geçiren Nazım’ın dizelerinde tanıdım Anadolu’yu, Anadolu’nun kahraman, yiğit ve özverili halkını. Kurtuluş savaşının o görkemli destanını ondan dinledim.
Tarih okumayı sevdirdiniz bana. O sayede öğrendim emperyalizmin, faşizmin ne menem bir şey olduğunu. Anadolu halkının kurtuluş mücadelesini örgütleyen, emperyalizmin ateş çemberinden çekip alarak yepyeni bir ülke kuran Mustafa Kemal ve yoldaşlarını. Siz anlattıkça özverilerini, ben okudukça yaptıklarını, vefa borcum bir kat daha arttı sizlere.
Sevgili Öğretmenlerim!
Atatürk’ün gençliğe hitabesinde bana verilen o ağır görev ve sorumluluğu hep omuzumda hissettim ve taşıdım. Ülkemin ve halkımın sıkıntılarını gördükçe yüreğim sızladı, içim burkuldu. İsyan ateşleri yükseldi ta içimden.
Nasıl yükselmezdi? Emperyalizm, ekonomik ve siyasal bağımsızlığımıza göz koymuştu. Bizi yönetenler ise bizzat bu melanetleri yapanlardan icazet alıyorlardı.
Anlattım çevreme dönen dolapları, oynanan oyunları. Yapılması gerekenleri söyledim. Vay sen misin bunları söyleyen? Başıma gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü diyerek attılar içeri.
Düşünüyorum, acaba köyde kalıp çoban olsam daha mı iyi olurdu diye. Keçilerin sorunları ile uğraşmak, ülke sorunları ile uğraşmaktan daha mı tehlikesizdi? Böylesi daha iyi oldu. Ezilen, sömürülen, gadre uğrayan Anadolu’yu ve halkını savundum. Alnımın akıyla yaşadım, yaşıyorum.
Sevgili öğretmenlerim!
Beni ben yaptığınız için, bana verdiğiniz emekler için binlerce teşekkürler.
Mahmut TEBERİK
Endüstri Mühendisi
m.teberik@gmail.com