Saint-Germain bulvarındaki sürekli uğradığım Cafe de Flore'da cam kenarında her zamanki masama oturmuş, şarabımı yudumlayıp kitabımı okurken telefonumun sesiyle irkildim.
Arayan Mona'ydı.
Şaşırmıştım.
Çünkü uzun zamandır görüşmüyor ve konuşmuyorduk.
Yine o gülümsemesi kadar güzel sesiyle konuşmaya başladı.
Karşılıklı "nasılsınlar''"iyiyimler"gidip geldi. Haller, hatırlar soruldu.
Sonra konuya girdi.
Bir süredir Paris Kent Radyosunda çalışıyormuş.
"Mona"nın Gülüşü" adlı bir gece programı yapıyormuş.
"Yarınki programa katılır mısın? dedi.
Bir an konuşamadım.
Kekeliyerek "ne ne ko konuşacağız ki? diyebildim.
Mikrofon korkum hemen kendini belli etti.
Çıkıp Paris ahalisine malamat olmakta vardı.
"Önce "Şırdanın tarihçesi ve Adana mutfağına etkileri" sonraki bölüm de ise "Adana şivesi / dilini" konuşalım" dedi.
Daha da şaşırdım.
'İyi ama sen şırdanı bilmez Adana şivesinden anlamazsın ki" dedim.
''Kele öyle deme , benim yıllar önce Adanalı bir arkadaşım vardı ondan biraz bir şeyler öğrenmiştim gadasını aldığım" dedi.
Hayretler içindeydim.
''iyi ama" diyebildim."Parisliler şırdanı bilmezler"
"Sen öyle san şu an Michelen yıldızlı ünlü restoranların en sevilen yemeği" demez mi.
Önümdeki şarabı kafama diktim.
'Gidek şu programı yapak" dedim kendime.
"Ne dersin?" dedi
"Tamam geliyorum" dedim.
Aydın Sihay
----------------------------------------------------
Paris / Cafe de Flore