Her ay açıklanan “enflasyon”, Tüik’in açıkladığı gibi “olsun” istenmez mi; doğru yaptıkları benimsensin istenmez mi? Denildiği gibi pazardan, marketten aldığınız üründe bir ay içerisinde yüzde üç gibi artış olsa… Düşünsenize, geçen ay yüz liraya aldığınız yemeklik yağ yüzüç lira olmuş, temizlikte kullandığınız ürünler yine yüzde üç artmış… İşini doğru/ dürüst yapsın istenmez mi? Devletin kurumu, güvenmeniz/ inanmanız gerekir ilke olarak…
Yılbaşından bu yana açıklanan daha da düşük de, yüzde onbeş enflasyon oldu diyelim; rakamı ciddiye almayın ama… Çünkü öyle bir şey var mı diye alış/ verişinizi gözden geçirin! Pazara ya da markete gittiniz; elinizde pazar çantası, cüzdanınızda ayırdığınız harcama bedeli… Yılbaşından bu yana yüzde onbeş erimişsiniz, küçülmüşsünüz, alım gücünden yitirmişsiniz demektir!
***
Hani, aylık yüzde üçe gönüllü olmaya öyle alıştırıldık ki; Tüik listeye neleri alıyor/ neler üzerinde araştırma yapıyorsa artık “veriler bunlar” diyerek açıklıyor, “iktidar” her zaman olduğu gibi “Tüik rakamları” diyerek arkasında duruyor, “muhalefet” halkın kandırıldığını/ açığa terk edildiğini anlatıyor, yurttaş eli “doymayışının” üstünde/ bastırdıkça bastırıyor!
Bilmiyorum başakları ne düşünüyor da; bu araştırmayı yapanların piyasayı ne bildiğine/ ne gezdiğine/ ne ürünlerdeki zamları izlediklerine inanmıyorum! Hele hele insanların yüzlerinin her alış/ verişte ne denli buruştuğunu, sokakları ne denli erinçsizliğe buladıklarını, toplumsal kaygıları ne denli artırdıklarını hiç bilmiyorlar! Büyük olasılıkla oturdukları yerden, yurttaşın gerçek tüketimiyle bağları olmayan birçok ürün üzerinden aylık enflasyonu belirliyor gibiler; böylece “iktidarı” da rahatlatmış oluyorlar! Yurttaşın alım gücüne yansımamış olsa bile, “yansımız” gibi gösteriliyor! Bugün aldıklarınızı, bir ay sonra yeniden alarak deneyin isterseniz, ne denli küçülmüşsünüz gözlerinizle görün!
***
Halk arasında “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” derler ya, içinde ne ararsan bulabilirsin! Asıl önemli olan Tüik’in açıklamaları değil, verileri hiç değil; yurttaşı “razı” olmaya zorlayan etkenler! Emeklinin “açız” demesini umursayan var mı; yok, Halkın doymazlığını bastırışına aldıran var mı; yok! toplumun bir katmanı şatafatını kalıcılaştırmak için elinden gelen tüm sınıfsal baskıları kuruyor/ orantısız güç kullanıyor/ haksızlığa karşı duruşlar engelleniyor, toplumun büyük katmanı yaşadıklarına her gün biraz daha yabancılaştırılarak “sıtmaya razı” ediliyor!
Başkasının “ne” olduğunu değil, benim konumum “insan” olduğunu biliyorum! Devletler de, yönetimler de, “iktidarlar” da, bilim de, sanatta “insan” için vardır; konunun içinden “insanı” çıkardığınızda canlının olmadığı bir geriye evren kalır! Kime ne gereği kalırsa, neden olması/ sürmesi beklenirse…
***
Sanki yurttaşın umurundaydı; Tüik verileriyle belirlenen rakamlar, nasıl yapıldığı paylaşılmayan yüzdelik hesaplar, ekonomik göstergeler… Bunların içinde insan nerede, alım gücüne katkısı ne oldu? Pazara çıkan, markete giden, evine dönerken cüzdanını kontrol eden kimler bu yaşananlardan hoşnut? Pazar çantasının ağırlığı yok eskisi gibi, alınan ürünler eksilmiş, sofralar daha küçük… Oysa açlığın, yokluğun, geçim sıkıntısının ölçülebilir bir karşılığı olmalı! İnsan, etiket fiyatlarıyla mı tanımlanmamalı; en doğal/ en temel hakkı doyabilmeli…
Tüik verilerinde gösterilen rakamlarda neden yaşamın zorluğu anlaşılmaz, sokaktaki insanın sessiz çığlığı neden umursanmaz? İstatistikler, yaşanan gerçeklikten ayrı düşünülebilir mi? Peki ya gerçeği sorgulamayan, çantasında eksilen ürünleri normalleştiren, cebinde kalan az miktarı “alışılmış” bir düzene uyduran kişi neyle yüzleşebilir, kendini aldatmaktan başka? Açlık, bir veri midir yoksa her geçen gün derinleşen bir sancı mı, sıtmaya “razı” etmek mi toplumu yoksa; ne?