İnsanlık adına karar vermek üzere kurulan mahkeme heyeti, deprem faciasında canlarını ve mallarını yitiren, yaralanan, yerinden yurdundan olan masum insanların hesabını sormak, suçluları yargılamak üzere salonda yerini aldı.
Dava Türk Milleti adına değil, insanlık adına açılmıştı. Çünkü Türk Milleti, beş bin yıldır “Ortadoğu Despotik İslam Devlet Geleneği”nin genlerine işlediği, uyuşturduğu, düşünemez ettiği, bilimin rehberliğini bir türlü kabul etmeyen kaderci bir milletti.
Savcı, bu katliamda tüm paydaşların sorumlu olduğunu belirterek önce paydaş ya da ilgili tarafların tanımını açıkladı.
Paydaş (ilgili taraf) nedir? Yapı sektörü ile ilgili bir karar/faaliyetten etkilendiğini algılayabilen veya etkilenebilen ya da kararı etkileyebilen kişi / kuruluşlardır.
Bu tanıma göre suçluları sıralamaya başladı.
Savcı son söz olarak;
“Sayın yargıç, sanıklar bunlardır. Bunların hepsi suçu bir başkasına ya da başkalarına atıyor. Savunmalarında en çok dikkatimi çeken de “sistem sorunu kardeşim” sözleriydi.
Peki sistem suçsuz mudur? Elbette suçludur. Ancak olayları ve yaşanan süreçleri sebep-sonuç ilişkisi açısından değerlendirdiğimizde, yani konulara bütünsellik açısından yaklaştığımızda görülür ki, sorun o kadar basit değil.
Biz toplum olarak sorunlara yüzeysel yaklaşıyor, derinlere inmiyoruz ya da derinlere inmek işimize gelmiyor. Çünkü öyle yaparsak bir ucu bize dokunuyor. Kendimizi sorgulamak gerekiyorsa özeleştiride bulunmak bizim toplumumuzda alışık olmadığımız bir özellik.
Sistem: Bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzeni ya da dizgesidir.
Sistem: “Belirli bir işlemi yerine getirmek için çeşitli unsurları bir araya getiren bütün” dür.
Bu tanımdan yola çıkarsak;
Olaylar karşısında “sistem” olgusunun gerektirdiği biçimde davranmıyor, belirli parçaları alarak sanki diğerlerinden bağımsızmış gibi değerlendiriyoruz. Bunun birbirine bağlı üç temel nedeni vardır:
Birincisi; Çok soyut olan bu kavramı çoğumuz net bir biçimde algılayamıyoruz, özelliklerini ortaya koyamıyoruz.
İkincisi; Bu tür kavramları sorumluluktan kurtulmak, sorunları bizim dışımızdaki nedenlere bağlamak için kullanıyor ve biraz daha boşaltıp soyutlaştırıyoruz.
Üçüncüsü; Neyin sistem olup olmadığına sanki bizim dışımızda karar veriliyormuş gibi davranıyoruz.
Bunlara ek olarak bir de Mahmut TEBERİK var ama o yapı işlerinde çalışmamış, geçmişte yaptığı meslek odası yöneticiliği de zaman aşımına uğramış. Ancak, başka davalarda karşınıza gelecek. Başka unuttuklarım varsa ileride iddianameye eklerim”
diyerek sözünü tamamladı.
Gözleri fal taşı gibi açılmış, pür dikkat savcıyı dinleyen yargıç: “Bu kadar sanığın olduğu bir davada Türk Ceza Kanununun 345 maddesi bile yetersiz kalır ve ‘suçlu bulunamaz’” diyerek dosyayı kapattı.
Yargıç haklıydı. Çünkü herkesin yalan söylediği bir toplumda yalan meşrudur. Çoğunluğun hırsızlık yaptığı bir toplumda hırsızlık meşru hale gelir.
Hakimin yerinde siz olsaydınız, ne yapardınız?
15 Şubat 2023.
Mahmut TEBERİK
Endüstri Mühendisi