Çağın dehası Atatürk yüz yıl öncesinden, ufku ötesini görerek, “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır,” diyerek bir gün, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle birleştirecek sahte tarihçilerin dışında üç kuruşluk menfaat için kalemini satacak hainlerin de çıkacağı konusunda bizi ikaz etmişti.
Bu söz sadece bir vecize değil, aynı zamanda gerçek tarihçiliğin etik ve bilimsel sorumluluklarını özetleyen temel bir ilke niteliğindedir. O tarihi hem yapan, hem de yazan bir insan olarak tarih yazmanın nasıl bir sorumluluk gerektirdiğini sadece Nutuk örneğiyle bize göstermiş, söylediği her sözün belgesini Nutuk’tan ayrı bir kitap olarak yayınlamıştır.
Tarih yapmak, bir milletin veya insanlığın kaderini etkileyen gerçek olayları bizzat yaşamak ve oluşturmak demektir. Bir savaş kazanmak, bir devrim yapmak, bir ülke kurmak, büyük bilimsel keşifler yapmak gibi. Tarih yazmak ise, yaşanan olayları sonradan kaleme almak, anlatmak ve kayda geçirmek demektir. Yazanın yapana sadık kalmadığı durumlarda tarih sadece insanları şaşırtan bir hal almakla kalmaz, insanların tarihi yanlış anlamasına, geçmişini öğrenememesine sebep olur. Ama öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, bırakalım yazanın yapana sadık kalmasını, kasten yalan ve yanlış yazarak, gelecek nesillerin gerçeği değil, uydurmayı, çarpıtmayı öğrenmesine yol açar. Onun sonucu da milletin geçmişinden kopması, gerçek kahramanları unutması, üretilmiş sahte kahramanları atası zannetmesidir. Bu durumda da gerçek bozulmuş, insanlık aldatılmış olur.
Sözü çok uzatmayacağım. Bugünün tarih yazarları tek kelimeyle medya. Nasıl mı yazıyorlar? Gerçekten dürüst, namuslu, idealist olan çok azını tenzih ederek ve yanılıyorsam, o yanılgımı kabullenerek, diyorum ki, bugünün tarih yazarları;
Peki ne yapacağız?
Galiba yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Utanmanın hiçbir anlamının ve utanan çok az kişinin kaldığı bu toplumda, sahtekarlığı getirisi daha fazlaysa, ne yapılabilir ki?
Belki kendi öz varlığımızı koruyarak, mümkün olduğunca dürüst kalarak, hiç olmazsa kendi çocuklarımız dürüst yetiştirmek gelecek nesle bir hizmet olabilir.
ONUN DIŞINDA,