MEB, uzun süredir mesleki eğitimi MESEM’e, çıraklığa vardırmıştı. Ahilikten söz edip duruyordu. 20 Ağustos 2024 tarihinde de “Genç girişimci ahiler projesi hayata geçiriliyor” diye resmi sayfasından duyuru yapmış bulunuyor.
Köroğlu bile “Tüfek çıktı mertlik bozuldu” diye yarı bilinçle değişen dünyaya işaret ediyor, bunun yarattığı sorunlarla baş edememenin çaresizliğini, ezikliğini dile getiriyordu. Dadaloğlu da aynı durumdan muzdarip, yörüklüğün devrini doldurmasından ızdırap çeker: “Dağlar bizimdir.”
Onları kendi dönemleri içinde anlamak ve değerlendirmek, tarihteki yerini rolünü anlamak, elbette bazı dersler çıkarmak, folklorik/arkeik/arkeolojik olarak yaşatmak sağlıklı da bunları model almak ta aksine, akıl ve ruh sağlığı sorununu gösteriyor. Nasreddin Hoca’ya sormuşlar “Tuvalette ekmek yenir mi diye” de Hoca da yanıtlamış: “Yenir yenir de dışarı çıkınca içerde ne yediğini sorarlar.”
Alan karıştırmacaları, sorun karıştırmacaları, yol yöntem karıştırmacaları, cehaletten ise bu cahilliğin aşılması gerekiyor.
Ama çoğu kez “kasıtlı” yapılıyor, bu kasıtlı yapılan örgütlü kötülüğe karşılık geliyor.
AKP, MEB kalkmış esnaf dükkanında, küçük sanayide “örgün eğitim” yapacağım diyor, dahası okullara “medrese/imam hatip” ve “ahilik” modeldir diyor.
Bunda kasıtlı karıştırmaca var, bunlar resmi gücü kullanarak yapılan çok ağır safsata sayılsa gerek.
AKP ve MEB, ahiliği mesleki eğitime model saymaya kalkarsa, bu durum tek başına, büyük bir GERİLİĞİ ve TARİH BİLİNCİ EKSİKLİĞİNİ gösteriyor demektir. Şöyle ki;
En ana çizgileriyle 1775 öncesi ENDÜSTRİ DEVRİMİ öncesidir. 1100’ler öncesi TİCARİ BURJUVAZİNİN oluşum öncesidir. Osmanlı ne ticari burjuvaziyi ne de endüstrileşmeyi yakalayamadı, çok geç kaldı. Bugün bile doğru dürüst ne ticari ne de endüstriyel burjuvazi var, bezirgan tefecilik, taşeronluk, kompradorluk yaygın, onlar da kriz içinde.1800’ler öncesi MODERN OKULLAŞMANIN CILIZ KALDIĞI bir dönemdir. Osmanlı modern askeri okulunun başlangıcı Mühendishaneye, 1773’lere kadar geri götürülebiliyor.Endüstriyel tarım ürünleri 1840’lardan itibaren artmaya başladı, yaygın TARIM IRGATLIĞI da bu süreçte gelişti.FABRİKA İŞÇİLİĞİ veya kamuda işçilik 1930’lardan itibaren kısmi de olsa SANAYİLEŞME ve ŞEHİRLEŞME ile baŞladı, 1950’lere kadar ancak ŞEHİRDEKİLERLE sınırlı kalırdı. Kırsaldan gelen delikanlılara daha çok hamallık ve inşaat işçiliği düştü.
Bugün eğitim öğretim bakımından bilgi bilimin, fiziğin, kimyanın, genetiğin, uzay bilgilerinin, dil okuryazarlıklarının, yapay zekaların çağındayız, sanal çağdayız, insansız araçlar çağındayız, çağ ahilik çağı değil.
Geleneksel lonca düzeni, feodalite ve yarı feodalite, ahilik, fütüvvet…eski toplumlara aittir. Medrese 1000’li yılların realitesidir (O zaman bile başarısız bir modeldir), fütüvvet/ahilik daha dağınık beylikler dönemine, 1200-1300’lü yıllara aittir, yarı feodal bir düzendir. Kendi dönemleri içinde Anadolu topraklarında yöresel asayiş, han hamam hizmeti dahil bazı temel işlevleri olmuştur. Osmanlı merkezi gücü arttıkça bunları sınırlandırmaya, 1750’lerden itibaren tümden kontrol altına almaya, hatta tasfiye etmeye çalışmıştır.
Cumhuriyet ile birlikte 1924-1925 sürecinde eğitim veya okul bir yana tekke ve zaviyelerin varlıkları bile yasaklanmıştır.
Bugün bile tümden yoksul ailelerin ırgatlıktan ve çocuk gelinlikten başka çaresi bulunmuyor. Hele de 1970’lere kadar yoksulunu topraksızın çobanlıktan, ırgatlıktan ve çocuk gelinlikten başka bir yolu yoktu.
Az daha dışarıyla karşılaşmış, az da olsa biraz farkında olan küçük topraklı yoksul hanelerin (örneğin yüz hanede birkaçının) çocuklara biçtiği rol ise şu şekilde özetlenebilir:
CİNSİYET ve TOPLAM ÇOCUK SAYISINI dikkate alarak, en çok da ailenin ASGARİ AÇLIK SINIRINI ve ayakkabı önlük yol masraflarını karşılayıp karşılayamayacaklarını dikkate alarak
KIZLARINI EVE/TARLAYA/AHIR İŞLERİNE/EVLİLİĞE ayırır, ERKEK çocuklardan ÇOĞU yine geleneksel hanenin sürdürümü veya IRGATLIK için kalır, Erişebilecekleri bir zanaatkar olmak kaydıyla ERKEK çocuklardan arasından BİRİNİ (şanslıysalar birkaçını) İŞE/ÇIRAKLIĞA, Erişebilecekleri okul imkanı olmak kaydıyla ERKEK çocuklardan arasından BİRİNİ (şanslıysalar birkaçını) OKULA gönderirdi. Yüzde 80’den fazlası kırsalda yaşayan Anadolu köylüsü/yörüğü için bunun sayısı KÖY ENSTİTÜLERİNE kadar çok sınırlı idi.
Böyle bir süreçte çıraklık, hiçbir şekilde okul görülmemekle birlikte, yoksul çocuklar için şehre geçişe ve daha iyi bir geçim imkanı yaratmaya dair bir açılım sayılırdı.
Burada aktardığım tanımların tamamı MEB’in en son açıkladığı “MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM POLİTİKA BELGESİ”nden:
“Meslek Alanı: Ortak özelliklere sahip birden fazla meslek dalını içeren; bilgi, beceri, tutum, davranış ve istihdam olanağı sağlayan alandır.
Meslek Dalı: Bir meslek alanı içinde yer alan ve belirli konularda uzmanlaşmaya yönelik bilgi, beceri, tutum, davranış gerektiren ve istihdam olanağı sağlayan iş kollarından her biridir.
Ulusal Meslek Standardı: Bir mesleğin başarı ile icra edilebilmesi için gerekli bilgi, beceri, tavır ve tutumların neler olduğunu gösteren asgari normlardır.
Mesleki Eğitim: Bireylere bir mesleğe ilişkin bilgi, beceri ve yetkinlikler ile iş alışkanlıkları kazandıran eğitimdir.
Teknik Eğitim: Belirli bir teknolojiyi, uygulamayı, ürünü ve hizmeti; tasarlamak, geliştirmek, uygulamak, desteklemek veya işletmek için gereken bilgi, beceri ve yetkinlikleri kazandıran eğitimdir.
Staj: Öğrencilerin öğretim programlarıyla kazandırılması öngörülen mesleki bilgi, beceri, tutum ve davranışlarını geliştirmeleri, sektörü tanımaları, iş hayatına uyumları, gerçek üretim ve hizmet ortamında yetişmeleri amacıyla işletmede yaptıkları mesleki çalışmadır.
Beceri Eğitim Merkezi: Mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları öğrencilerinin beceri eğitimlerini alacakları merkezlerdir.
Sertifika: Eğitim ve iş gücü gereksinimi doğrultusunda ilgili meslek kuruluşlarıyla birlikte meslek standartlarına uygun olarak belirli bir meslek için gerekli yeterliliklerin kazandırıldığını gösteren belgedir.
İşletme: Mal ve hizmet üreten kamu ve özel kurum, kuruluş ve iş yerleridir.
İşletmelerde Mesleki Eğitim: Mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları öğrencilerinin beceri eğitimlerini işletmelerde, teorik eğitimlerini ise mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarında veya işletme/kurumlarca tesis edilen eğitim birimlerinde yaptıkları eğitim uygulamalarıdır.
İş Gücü: Referans dönemi içinde ekonomik mal ve hizmetlerin üretimi için emek arzında bulunan çalışma çağındaki nüfusu kapsar.
İş Gücüne Katılma Oranı: İş gücünün, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus içindeki oranıdır.
İstihdam: Referans haftasında en az bir saat iktisadi faaliyette bulunan ve bu faaliyetinden gelir elde eden (ücretsiz aile işçileri dahil) veya geçici olarak başında bulunmadıkları bir işi olan kişilerden işi ile bağlantısı devam edenlerden oluşmaktadır.” (Poliitka belgesinin tanımlar kısmı)
Bunlar bazı tanımlar. Örgün öğretim/okul ise şu şekilde sayılmaktadır: “Örgün mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları mesleki ve teknik Anadolu lisesi, çok programlı Anadolu lisesi, mesleki eğitim merkezi, mesleki açık öğretim lisesi ile özel eğitime ihtiyaç duyan bireyler için özel eğitim meslek lisesi, özel eğitim meslek okulu ve özel eğitim uygulama okuludur.” (sayfa 12)
Okulun tanım ve içeriğini yok eden, işletmeyle okulu, çıraklıkla eğitimi karıştıran ana kırılma 2016’daki yasal düzelemedir: “2016 yılı öncesinde yaygın eğitim kapsamında faaliyet gösteren mesleki eğitim merkezleri 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yapılan değişiklikle bir okul türü olarak örgün mesleki ve teknik ortaöğretim kapsamına alınmıştır.” (sayfa 12).
Politika belgesinden aktarımla akademik ders Anadolu meslek liselerinde yüzde 47’ye, MESEM’lerde yüzde 11’e düşmektedir. MESEM’de haftanın minimum 4 günü ve çocukların zamanının minimum yüzde 76’sı işletmede geçmektedir.
Milli Eğitim Temel Kanunu, madde 2 genel amaçlarda fıkra 2’de örgün eğitimin temel aamçları arasında “Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;” belirlenimleri yer almaktadır.
Gerek yasalardaki gerekse politika belgesinin tanımlar kısmındaki tanımları esas alırsak işletmelerde yapılanın staj dışında örgün eğitimden olmadığı, hatta eğitim değil meslek, iş, işletme, istihdam kapsamında yer aldığı açık değil mi?
Bugün çıraklığın pek anlamı bulunmadığı gibi bunun yerine artık fizik, kimya bilimler bilgisayar programcılıkları, mantık matematiğin geliştirilmesi, yabancı dil ve sosyal bilgilerin geliştirilmesi, bilim matematik dil, sosyal okuryazarlıklarının geliştirilmesi geçmiş bulunuyor. Çıraklığın tümden tasfiyesi ve mesleki eğitimin 18 yaş sonrasına taşınması gerekirken iş tersine döndürülmeye çalışılıyor. 21.yüzyılı bir yana bıraktık, 1300’lere, 1000’li yıllara dönme gibi bir terslik yaşanıyor, herkes uygarlığı artırmaya giderken biz tersine gidiyoruz.
Tüm bu yapılanlar; ahilik, din, medrese altında çocukların zihnini ele geçirmek, gözlerine at gözlüğü takmak, görülerini vicdanlarını köreltmek anlamına geliyor maalesef. Safsata yapanın hata ve eksiği olarak kalsa sorun yok da her safsata bir realiteyi/hakikati çarpıtmaya, safsata üzerinden belli bir çıkar düzenini veya kirli düzenini sürdürmeye yönelik bulunuyor. Safsata tasfiye edilemezse akıl, bilim, vicdan tasfiye ediliyor maalesef. Aklı bilimi vicdanı toplumu savunmanın en ciddi yollarından biri, safsatacıları tasfiye edebilmekten geçiyor.