"Çünkü gerçekte bu ülkede her alanda asıl telef edilen adalettir." Zülal Kalkandelen
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Özgür Özel’i kastederek “cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek” ifadesi,
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, "Sen Ekrem İmamoğlu’nu telef edemezsin ama bu aziz millet İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı koltuğuna getirecek" ,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu 'nun, "Telef olan Türk ekonomisidir, iştir, aştır, ekmektir, telef olan demokrasi ve hukuktur, telef olan milyonlarca emeklinin, işçinin, memurun, çiftçinin, gencin hayatıdır" cevapları ülkenin gündemine saplanmış gibi ...
Bu yalnızca bir siyasi sataşma mıdır, yoksa derin bir zihniyetin ipuçlarını mı taşımaktadır?
Bu “telef olmak” deyiminin siyasetteki yeri, anlamı ve çağrışımları gündemimizi sarstı, zira bu ifade, bir polemik değil; bir bakış açısı gibi, hem rakibe hem halka dair...
Bilirsiniz,“Telef olmak” deyimi, halk arasında en çok doğal afetlerde ölen hayvanlar için kullanılır, en çok da koyunlar için...
Fakat bir siyasetçi bu ifadeyi bir rakibini “siyasi olarak yenmekle” eşdeğer görüyorsa, burada hem insana hem siyasete dair derin bir problem yok mudur?
*
Gerçekten, “telef olma” meselesi, siyasetin dilinden psikolojisine, oradan da toplumun ruh haline uzanan derin bir yara gibi..
Ahmet Atam 'dan bir paylaşım , ironik ve şiirsel bu yorum adeta bir ayna tutmuş: Siyasetin karanlık yüzü, narsisizm, empati eksikliği ve “rakibi yok etme” hırsıyla dolu bir arena...
İşte o paylaşım;
*
Rakibini 'telef etmek'le övünen siyasetçinin psikolojisi: İronik bir dille narsisizm, empati eksikliği ve siyasetin karanlık yüzü!
Siyaset arenasında “rakibini telef etmek”le övünen isimler, adeta bir belgesel sunucusu edasıyla : “Bakın, şurada bir rakip daha ‘doğal seleksiyonla’ tarihe karıştı!” diye gurur yapıyor.
Peki, telef olmak kelimesinin siyasetteki bu “başarı”yla özdeşleşmesi, bize bu liderin psikolojisi hakkında neler söylüyor?
Telef Etmek” Deyince Akla Koyunlar Gelir… Ama O “İnsan”dan Bahsediyor!
Normalde “telef olmak”, bir afette hayvanların toplu ölümünü anlatır. Ancak siyasetçimiz, bu kelimeyi rakiplerini “yok etme” başarısı için kullanınca, ortaya tuhaf bir çelişki çıkıyor:
Hayvan metaforu :
Rakibini “sürüden ayırıp” alt etmekle övünmek, insanları koyunlaştırma eğilimi mi?
Narsisizm alarmı : “Ben yaptım, ben kazandım” diyerek zaferini afet senaryosuna bağlamak…
Acaba bu, empati eksikliği mi yoksa sınırsız bir kibir mi?
Psikolojik Portre: “Kazandım, Çünkü Ben Yenilmezim!”
Rakip “telef etme” hırsıyla yanıp tutuşan siyasetçinin kişilik analizi:
Machiavelli’nin : “Amaca ulaşmak için her yol mubah” diyen bu zihniyet, etik değerleri de “telef” mi ediyor?
Sürekli savaş modu : “Düşman yoksa, ben de yokum!” diyen bir paranoya hali.
Zafer sarhoşluğu : Rakibini alt etmekten haz almak, psikopatik bir eğilim mi?
Not: Normalde “telef” edilenler koyunsa, bu siyasetçi kendini ne sanıyor? Çoban mı, yoksa bir “doğal afet” mi?
İroni Şöleni: “Afet Yöneticisi” mi, “Afetin Ta Kendisi” mi?
İşin en komik (ve trajik) yanı, bu siyasetçinin kendini “kurtarıcı” ilan ederken, aslında yıkımı normalleştirmesi:
Çelişki : “Halkı koruyorum” deyip, dilinde halkı “sürü”, rakibi “telef edilecek varlık” yapmak.
Gerçek : Google’da “siyasetçi psikolojisi” aratınca çıkacak ilk örnek: “Narsisizm + empati eksikliği = Telef etme hırsı”.
Sonuç: Siyaset “Telef Etme Sanatı” Değil, “İnşa Etme Becerisi” Olmalı!
*
Rakibini “telef etmek” üzerine kurgulanan bir siyasi başarı, aslında toplumun da yavaş yavaş telef olması demek. Peki biz bu liderden ne bekliyoruz:
Bir çoban mı ? (Hayır, teşekkürler!)
Yapıcı bir lider mi ? (Evet, lütfen!)
Unutmayın: Gerçek zafer, rakipleri yok etmekte değil, farklılıkları bir arada yönetmekte yatar. Yoksa siyaset, hayvan çiftliğine döner!
Rakibini “Telef Etmek”le Övünen Siyasetçinin Ruh Haline İronik Bir Bakış: “Zafer” mi, Yoksa Psikolojik Bir Kriz mi? "
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “telef olma” ifadesi, sadece bir siyasi atışma değil; Türk siyasetinde yıllardır süregelen bir zihniyetin yansıması sanki, “Rakibi alt etme” üzerine kurulu bu dil, insan onurunu zedeleyen bir noktaya vardırıyor.
Bu ifadeyi hem alaycı hem de eleştirel bir şekilde tartışıyor binlerce vatandaş;
Örneğin, bir X kullanıcısı şöyle yazmış: “Telef etmek mi? Siyaset değil, sanki gladyatör arenası!, sadece rakibi değil, toplumun umudunu ve diyaloğunu da “telef ediyor.” diyor
Oysa, “siyaset inşa etme becerisi olmalı”, bir doğal afet gibi yıkıp geçmek yerine, farklılıkları bir arada tutma sanatı olmalı, öyle değil midir?
Ama , “zafer” naraları ve “düşman” yaratma döngüsünde sıkışmış gibiyiz,Psikolog Robert Hare’in psikopati ölçeğinde, “başkalarını manipüle etme” ve “empati yoksunluğu” gibi özellikler de bu tür ifadelerle bağdaşıyor. Siyasetçinin “rakibi telef etme” hırsı, düşüncesi de, Machiavelli’nin “amaca giden her yol mubahtır” felsefesini hatırlatmıyor değil...
Ancak, modern demokrasilerde bu yaklaşım sürdürülebilir olamaz, zira toplum, artık sadece “güçlü” değil, “birleştirici lider” istiyor, desek de vatandaşın ruh hali karışık,bazıları bu sert dili “siyasetin doğası” olarak görürken bazıları da “yeter, yapıcı bir şeyler duyak!” diye isyan ediyor, ki haklı olmadığını söyleyebilir misiniz?
Hatta diyorlar ki, “Telef etmek dedikleri, aslında hepimizin umudunu yok etmek. Siyaset buysa, batsın!” ...
Başka söze gerek var mı?
Bakınız,
Siyaset arenasındaki bu “telef etme” hırsı, toplumda zaten var olan kutuplaşmayı derinleştirmekte, TÜİK’in son verilerine göre de siyasi kurumlara güven de ciddi düşüşte iken, vatandaş, ne “çoban” ne de “doğal afet” , yapıcı, şeffaf ve empati kurabilen liderler ararken cevabı aranan soru;
Birbirimizi telef etmek yerine, nasıl bir arada yaşarız? olmalıdır.Siyaset, rakibi yok etmek değil, farklılıkları yönetmek olmalıdır...
Bu sadece liderlerin değil, bizlerden de değişimini gerektirir: Daha az kutuplaşma, daha çok diyalog.
Yoksa, hayvan çiftliğine dönen bir siyaset, hepimizi “telef” edecektir
Siyaset; farklı fikirlerin çatışması değil, toplumun ortak akılla yönetilmesidir.
Ve o şiir gibi isyan:
Gökyüzünde kasırga, yıldırımlar “iktidar” yazıyor,
Bir megafonun ucunda
Halk diye bir sözcük
Sıkışıp öylece kalıyor…
Bir ayna var ortada,
İçinde heykeli eriyor.
Neden mi? Kibrinden!
“Ben yaptım!” diyor, “Ben kazandım!”
Oysa kazandığı,
Bir koyun sürüsü değil,
Kendi yalnızlığı.
Telef olan,
O başkası necidir, kimdir?
Yoksa siyaset dediğimiz,
Bir doğal afet midir?
Bu dizeler, sadece bir edebi itiraz değil, bir halk çığlığıdır. Çünkü kelimelerin ardında bastırılmış bir öfke, bastırılmış bir umut ve kaybedilen bir değerler manzumesi var.
Sonuç mu? Acı ve açık:
Siyaset; “telef etme” sanatı değil, “inşa etme” becerisidir.
Zafer, rakiplerini yok etmekte değil; farklılıkları bir arada yönetebilme iradesindedir.
Aksi hâlde toplum bir hayvan çiftliğine, siyaset ise bir afet bölgesine döner, ki siyasetin bir "doğal afet" olup olmadığı,toplumların liderlerini nasıl algıladığıyla da doğrudan bağlantılıdır.
Zira bir lider, halkı bir arada tutan ve farklılıkları yöneten bir figür olmalı, yoksa rakiplerini saf dışı bırakmaya çalışan bir güç değil ...
Siyaset, toplumun yönlendirilmesinde büyük bir güce sahip, biliyoruz.
Ancak bu gücün nasıl kullanıldığı, özellikle de siyasi dilin nasıl biçimlendirildiği, toplumun birlik ve beraberliği açısından da kritik bir önemi var.
Siyasetin dili, sadece politikacıların söylemlerinden ibaret değil ki ...
O dil, aynı zamanda halkın siyaseti nasıl algıladığını ve ona nasıl katıldığını da belirler...
Siyaset dilinin temel taşları neler olmalıdır, diye ele alırsak öncelikle , kutuplaştırıcı değil, birleştirici olmalı , ama günümüzde siyasi söylemler, çoğu zaman halkı ayrıştıran ve ötekileştiren bir dille kuruluyor. Mesela farklı düşünenleri düşman gibi göstermek, toplum içinde huzursuzluk yaratmıyor mu?
Yine bu dil,hakaret ve tehdit değil, çözüm odaklı olmalıdır. Mesela rakiplerini "telef etmek", "yok etmek" gibi ifadelerle siyaset yapmaya çalışmak, demokrasinin özüne aykırıdır, politikacıların kullandığı dil, halka örnek teşkil etmelidir...İşte nezaket, karşılıklı saygı gibi ... Elbette rekabet, demokrasi için gerekli ancak seviyeli ve fikirler üzerinden yürütülmelidir.
Yine bir siyasetçi , asla gerçeklerden kopmamalı, bilgiye dayanmalı..Yoksa popülist söylemler ve manipülatif ifadeler, kısa vadede siyasi avantaj sağlasada uzun vadede toplumu yanıltarak ciddi hasarlara sebep olur...Politikacılar, gerçekleri çarpıtmadan, toplumun ihtiyaçlarına yönelik somut çözümler sunan bir dili benimsemeli, ki bilgiye dayalı bir söylem, halkın güvenini kazanmanın da en sağlam yoludur, öyle değil mi? diyerek olmasını umalım...
Siyaset, halkın tüm kesimlerine de hitap etmeli ve farklı düşüncelerin ifade edilmesine olanak tanımalı, zira çoğulculuk ve katılımcılık, sağlıklı bir demokrasinin temelidir.
Sonuç olarak, siyasetin dili, toplumun yönünü belirleyen temel unsurlardan biridir.
Yapıcı, kapsayıcı ve gerçeklere dayalı bir dil benimsenirse hem demokrasiyi güçlendirir hem de halkın siyaset kurumuna olan güvenini artırır.
Unutmamalıyız ki siyaset, halkın ortak geleceğini şekillendiren bir araçtır ve kullanılan dil, bu geleceğin nasıl olacağını belirleyen kritik faktörlerden biridir.
Bu perspektifle, siyasetin dilini değiştirmek sadece politikacıların değil, toplum olarak hepimizin görevidir. Daha olumlu ve yapıcı bir dil talep etmek, daha iyi bir siyaset ortamı yaratmak adına önemli bir adımdır.
*
Don Kişot demiş ki;
"İnsan, lüksün ve gösterişin kölesi olur, zenginliklerin peşinden koşar, sanki orada mutluluğu bulacakmış gibi.
Ama şunu göremez: Ne kadar çok şeye sahip olursa, onları kaybetme korkusu da o kadar büyür; ve işte bu korkunun içinde gerçek mutluluk kaybolur.
Çünkü sevinç, ne altında ne de zenginlikte gizlidir; yüzüne değen rüzgarın okşayışında, bir dostun içten kahkahasında, minnetle paylaşılan bir lokma ekmektedir.
Kendi içinde bulunacak bir şeyi dışarıda arayan kişi, büyük bir deliliktedir!
Basit bir hayat, en büyük hazinedir; bunu anlayan insan, dünyanın en mutlu insanıdır.”
*
Ve unutmayın:
Telef edilen sadece rakipler değil…
Telef olan; adalettir, demokrasidir, vicdandır.
Ve belki de en acısı:
Telef olan, birlikte yaşama umududur.
Ne dersiniz,
Öyle midir?
Suat Umutlu
02 Mayıs 2025