“Toplumsal Çürüme, Hukuksal Bozulma” etkinliğinde, konuşmacı Hukukçu Salim Şen konuyu “hukuk” açısından ele aldı! “Yasaların”, sitemin çıkarlarına yönelik kullanıldığına vurgu yaptı! Şu tanımlar önemli; Anayasasının 11 inci maddesi; “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” Hukuk kuralları “toplumda yaşayan insanların birbirleriyle, toplumla ilişkilerini düzenlemek üzere devletin yetkili organları tarafından konulan, uyulması zorunlu maddi yaptırımlı kurallardır.” Şen, konuşmasında haklı olarak günümüzde yaşanan birçok olayı sıraladı! “Yasalar” vardı, ancak “uygulamada” görülen yanlış nedeniyle güven duygusu her geçen gün yok oluyordu!
“Adalete” ilişkin medyada yer alan şu bilgiye isteyen herkes ulaşabilir: “Araştırmalar yurttaşların en çok misillemeden korktukları için haklarını aramaktan vazgeçtiğini gösteriyor. Yurttaşların % 73’ü haksızlığa maruz kaldığında herhangi bir girişimde bulunmaktan çekiniyor.” Tüik’in “azalan” işsizlik rakamlarını anımsarsınız; yıllardır beklediği sonuca ulaşamayan “işsizler”, artık başvuru yaparak umutlanmak da istemiyor, yapabileceği/ karın tokluğu işlere yöneliyor! “İşsizin” başvuru yapmaması da, kurumda “işsizlik azaldı” biçiminde yorumlanıyor, Tüik bu verilere dayanarak “işsizlik azaldı” saptamasını yapıyor! Oysa “gerçek işsizlik” belirtilenin çok üstünde! Bakın, adalette öyleymiş, yurttaş “çekinceleri” olması nedeniyle “haklarını aramaktan” uzak duruyormuş! Yurttaş neden “hakkını arayamaz”? Bunu bir “toplumsal” sorun saymak kadar, “sistemin” kendini güçlendirmesinin “bir yolu” olarak tanımlamak daha yerinde olmaz mı?
***
Bugün birçok olay sonrasında “yasalar” uygulanırken “hukuktan” uzaklaşıldığı görülüyor! Hukuk, “toplumda yaşayan insanların birbirleriyle, toplumla ilişkilerini düzenlemek” değil mi? Yurttaş, “birbiriyle, toplumla iyi ilişkiler içerisinde yaşıyor” denebilir mi? Bunun için “sistemin” yaptığı çalışmalar var; boş durmuyor! Gücünün azalmasını, toplum üzerinde kurduğu baskının zarar görmesini, insanların “çizdiği yoldan” sapmasını istemiyor! İşte eğitim! “Müfredattan”, öğrencilerde “merak uyandıracak” konuları çıkarırsanız, bilimsel dersleri ya kaldırır ya da “dogmatik” olaylarla doldurursanız, bilimsellikten uzak konuları öğrencilere yüklemeye çalışırsanız… Sonra da toplumdan “hukuka” uymasını bekleyin, sokakların yaşanılır olmasını sağlayın; bu yaklaşım bilimsel mi?
***
Anakent Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın konuşması sırasında “yeni dünya düzenine” vurgu yaparken, “sermaye bir noktada toplandı, işsizlik attı, örgütler işlevsizleştirildi, yaşananlar yazgı saydırıldı, bunun ardından da çürüme başladı, liyakat yerini sadakate bıraktı” dedi. Başta belirttiğim “korana süreci”, Başkan Karalar’ın belirttiği “yeni dünya düzeninin” en belirgin kanıtı! “Sistem”, elinde var olan salt ekonomik gücüyle değil, medya gücüyle “tüm dünyada” istediğini büyük ölçekte yaptırdı! Şimdilerde platolarda çekildiği ileri sürülen, yolda yürüyen insanların dalına tutunamayan yaprak gibi dökülmesini gösteren sahnelerin beynimizde nasıl bir yer ettiğini anımsayalım!
“Sistem”, başta yurttaşların “düşünebilmesinden” korkar; onun için de “istedikleri” eğitme yönlendirirler! Sormasın, sorgulamasın, biat etsin, şükretsin! “Örgütçülük/ sendikalaşma”, bizdeki gibi demokrasinin “gelişmekte zorlandığı” ülkelerde hep sistemin koruması altında olmuştur! En açık kanıtları arasında çalışanların “açlık sınırı” altında aylıkla çalışmaya tutsaklığı, sabah karanlığında çocukların okul yollarına çıkması, insanların “doyuyorum/ yaşıyorum” diyememesi yer bulur! “Toplumsal çürüme, hukuksal bozulma”; çevrenize iyi bakın, “bunlar ne ki” diyenler çıkacak!