Türkiye için 2024 yılı, iktisadi sıkıntıları paranteze alırsak iki şeyle anılabilir: “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ve Türkiye destekli Tahrir el-Şam ve Suriye Milli Ordusunun İdlib’den Şam’a Suriye’de rejime el koyması.
İlk bakışta birbirinden uzak gibi görünseler de iktisadi krizlerle, eğitimde yapılanlarla (maarif modeliyle) Suriye’de olup biten arasında, İsrail ve ABD’nin yaptıkları arasında sıkı ilişkiler bulunmaktadır.
TÜRKİYE’DE VE SURİYE’DE YENİDEN ŞEKİLLENEN HÜKÜMRANLIK VE YÜKSELEN SINIF ZÜMRELER: MÜTAŞERİK (MÜTEAHHİT, TAŞERON, TARİKAT, ŞERİATÇI) ORTAKLAŞMASI
Hangi sınıf, zümre ve fırkalar kaybetti, hangi sınıf, zümre ve fırkalar yükseliyor? Akıl, bilim, sağduyu bunun neresinde? Türkiye’yi anlamak için de Suriye’de olanları anlamak için de öncelikle bunlara bakmak gerekiyor.
Türkiye’de ve bölgede en azından 1945’lerden bugüne neyin yükseliş veya düşüşte olduğuna, kimin kaybedip kimin kazandığına bakılırsa olan bitenin hangi sınıf, zümre ve fırkalara dayandığı veya hangilerinin işe yaradığı da daha iyi anlaşılabilir.
Türkiye’de ve Suriye’de yükselen otorite biçimini “MÜTAŞERİK otorite (müteahhit taşeron tarikat şeriatçı şerikliği) olarak adlandırıyorum. Osmanlı hanedanlığı Montesquie’nun deyimiyle despotluktu, keyfi rejimdi, sultan istediği fermanı, şeyhülislam istediği fetvayı bir şekilde verir veya kaldırırdı. Arka planı yine dini de olsa “mecelle” türü kanun yazımı için bile 1870’leri beklemek gerekti. O da pek uygulamaya geçmedi. Weber hanedan veya şeyhülislamın bu yetkisini kanun veya anayasadan değil doğrudan “Tanrı”dan aldığını, bu rejim tipinin “patrimonyalizm” olarak adlandırılabileceğini ileri sürüyordu.
1945’lerden bu yana tefeci bezirganlık/ tefecilik tüccarlık çeteler, mafyalar giderek öne çıkmaya başladı. Tarikat ve dini cemaatler öne çıkmaya başladı.
DP-Demokrat Parti de, AP-Adalet Partisi de, MHP de, MSP de, ANAP da, hele de AKP müteahhit, taşeron, tarikat, cemaat, şeriatçı odaklı bulunuyor, çeteler ve mafyalar çok daha geniş alan kazanmış bulunuyor.
Suriye’de öne çıkan sınıf, zümre ve fırkalara bakılınca da din-mezhep-dil temelinde ayrışmalar ve bloklaşmalar öne çıkmış, dinci gruplar, taşeronlar, çeteler yaygınlaşmış bulunuyor.
Türkiye de Suriye de zorlu bir süreçten geçiyor. Bu yaşananların ne olduğu, bazı ölçütlere bakılarak biraz daha açımlanabilir.
Çok daha ayrıntılara gidilebilir ama daha ana boyutlarıyla dört düzeyde devrim veya karşı devrimlerden söz edilebilir:
Dilsel bilişsel düzeyde, Kültürel normatif düzeyde, Siyasal, idari düzeyde, Yapısal düzeyde.
Tersten geriye doğru konuyu açarsak yapısal düzeyde ana düzenleyici kapitalizm, piyasa düzeneğidir. Dünya emperyal sistemi içinde Türkiye kapitalizmin müteahhitlik taşeronluk kısmındadır, eskiden komprador burjuvazi deniyordu, Anadolu’daki tefeci-bezirgan (tüccar) formundaydı, şimdilerde tefeci taşeron düzeyindedir. Askeri militar kompleks bakımından NATO’nun Ortadoğu’daki uç gücüdür. Sami dinleri üretim araçlarının (büyük arazilerin, sürülerin, hatta cariye ve kölenin) sahipliğine cevaz veren, piyasa ve kapitalizmi meşru gören, rızkın onda dokuzunu ticarete bağlayan görüşlerdir. Türkiye ve Suriye’de yaşananlar kapitalizm ile çelişmemektedir, sadece yayılmacılık bakımından çelişkiler taşımaktadır.
Siyasal yapılanması da genel ve iktisadi yapılanmaya uygun olarak töre-din görünümlü ABD-AB’nin, biraz Rusya’nın, bir miktar Çin’in yani büyük oyuncuların çevresi, merkezlerin çevresi durumundadır. Merkezlerle ciddi oranda çatışmalı olabilecek siyasal hareketler boğulmakta, merkezlere yakın duranlar, örneğin BOP-Büyük Ortadoğu Projesi’nde rol alacaklar veya işe yarar olanlar desteklenmektedir. Suriye’de yaşananlar çevrede ve çevrenin çevresinde (Türkiye’nin çevresinde) benzer rolleri yerine getirmektedir. Bir yarı çevre ülkesi olarak Türkiye daha altta kendine bir çevre bulmuş olmaktadır. Çevre oluşturmaya Almanlar “yaşam alanı”, ABD “ABD çıkarları”, kapitalizm genel olarak “pazar piyasa” diyor.
Kültürel düzeyde özgürlük, bağımsızlık, eşitlik gibi fikir ve hareketler baskılanmakta, yerine din ağırlıklı, biraz da milliyetçilik etnik soslu hareketlere alan tanınmaktadır. Hem de çelişik bir şekilde. Din ve mezhep çatışmaları ile geri kalmış bağımlı sömürge durumuna düşürülmüş halklar aynı yolla kurtuluşa erecekleri gibi bir umut içine sokulmaktadır. Hiyerarşik ve eşitsiz dünya sistemi kültürel eşitsizliklerle (İngilizcenin, Yahudiliğin ve Hristiyanlığın üstünlüğü tarzı) sürdürülmektedir. İslami kimlik içine sıkışma Yahudiliğin ve Hristiyanlığın da kendi sınırlarını ve üstünlüğünü koruması ve perçinlemesi anlamına gelmektedir. Daha gerideki iktisadi eşitsizliğin ana sebeplerini de dini eşitsizlik veya farklılık olarak öne çıkararak görünmez kılmaktadır. Bir taşla iki ve daha fazla kuş avlamaktadır.
Dil ve terimler düzeyinde, bilişsel düzeyde bizden-ondan, yerli-yabancı, dinden-din dışı gibi adlandırma ve nitelendirmeler gerçeğin görülmesi ve rasyonel tartıp düşünmeyi zorlaştırmaktadır.
Türkiye’de de Suriye’de de, tüm Ortadoğu için konuştuğum, gündemde öne çıkanlara bakılırsa bilişsel, kültürel, siyasal ve yapısal olarak ne olduğu ve neyle karşı karşıya bulunduğumuz açıkça görülmektedir.
Türkiye veya Suriye’de yaşananlara bakılırsa kapitalizmin yarı çevre veya çevre biçimine eklemli müteahhitlik taşeronluk ekonomisini; mezhepçilik, tarikatçılık, şeriatçılık siyasal yapılanmasını, dinci, mezhepçi etnosantik değerlere dayalı maarif modeli veya ÇEDES projesi talim terbiyesini oluşturuyor.
2024 Türkiye’de “maarif modeli”, Suriye’de rejim değişikliği ile bitiyor. Geçmiş oldubitti, geçti, ama bu geçmişin 2025’e ve geleceğe bıraktıkları bakiyeleri üzerine odaklanmak gerekiyor.
MÜTAŞERİK otoriterlikle bir yere varılamayacak, din, tarikat, taşeron, mezhepçilik, şeriatçılık, çete mafya ile sağlıklı yeni rejimler ve yeni toplumlar oluşturmak mümkün değil, aksine tüm bunlar çeşitli parçalanmalara ve akıldan, felsefeden, sanattan, bilimden uzak düşmelere yol açıyor, toplum ve insan olarak kendimizi gerçekleştirme ve geliştirme değil aksine mevcuda sıkışma, kapanma ve kopmalara yol açıyor.
2025 yılı Suriye için de Türkiye ve Dünya için de bilim, felsefe, sanat, insanlık, uygarlık yolunda ilerlemelere, özgürlükçü, eşitlikçi yeni yapılanmalara zamandaşlık etsin dileğiyle tüm okurların yeni yılını kutlayalım. Daha kötüsünün veya iyisinin bir kader olmadığını, hepimizin istem ve mücadelesiyle gerçekleşeceğini de unutmadan.
Özgürlük, eşitlik, bilim, felsefe, sanat diyarı bir Suriye, Türkiye ve dünya dileğiyle.