ÜNİVERSİTE NEDİR? ARAŞTIRMA VE BİLGİ NEDİR? KARİYER YAPMAKTAN/ UZMANLIK BİLGİSİNDEN FARKI NEDİR?

Çukurova Üniversitesinde bu yıl Adana’da düzenlenen TEKNOFEST yüzünden akademik takvim 14 Ekim’e alınmıştı, bu hafta açıldı.

Çukurova Üniversitesinde bu yıl Adana’da düzenlenen TEKNOFEST yüzünden akademik takvim 14 Ekim’e alınmıştı, bu hafta açıldı. Yeni gelmiş, somut anlamda üniversite denen yapı ile karşılaşmış birinci sınıf öğrencilerle “Üniversite nedir, üniversite deyince size ne çağrıştırıyor, üniversiteye niçin geldiniz, okuldan bir farkı var mıdır?” gibi sorularla tanışma sürecini başlatırım. Üniversite deyince iki üç çağrışım çok öne çıkıyor. İlk yaygın çağrışım “Bir uzmanlıkta derinleşmek/uzmanlık eğitim öğretimi/bir mesleğin ileri düzey bilgi becerilerini edinme.” Bunu daha “serbest olma/ serbest bir yaşam”, lisedeki gibi okulun ve anne babanın sıkı takibi değil de biraz daha kendi kendisinin serbest hareket ettiği bir konsept, üniversite deyince daha rahat/daha serbest bir hayat tarzı çağrışımı izliyor. “Arkadaşlıklar” da üniversite ile eşleştiriliyor, yaygın çağrışımlardan birini oluşturuyor.

15 Ekim’de “Üniversiteyi nasıl bilirsiniz?” diye Fikret Başkaya’nın Özgür Üniversite konuşmasının metnini okudum.

Daron Acemoğlu, akademisyen arkadaşlarıyla birlikte Nobel’in yan dallarından iktisat dalında Nobel ödülüne layık görüldü.

Bu hafta öğretmenlik meslek kanunu da geçti. Öğretmenliğin ne olduğu, nasıl bir meslek olduğu, hatta meslek olup olmadığı soruları zorlu sorulardan. Eğitim Fakültesi geçen yıl programa bir ders ekledi: Öğretmenlik mesleğini tanıma ve kariyer bilgisi. Böyle bir dersin amacının, pek çok programda eğitim sosyolojisi bile kaldırılmışken mesleğini tanıma ve kariyer bilgisi gibi bir dersin koyuluş gerekçesi, alttaki güdü ne olabilir acaba? Ama sonuçta tüm programlardan da bu dersi okutmaları rica edildi. Başlangıç metni olarak Platon’un Protagoras’metnini (Furkan Akderin çevirisi) tartışıyoruz.

Üniversite nedir gerçekten?

SOFİST, HOCA, ÜCRET, KARİYER: PROTAGORAS, BEDEN EĞİTİMİ DEĞİL BİLGELİK/YURTTAŞLIK ÖĞRETMENLERİ MÜMKÜN MÜ?

Sokrates’in/Platon’un başlangıç sorusu, grameri, müziği, jimnastiği/beden eğitimini, aritmetiği, astronomiyi vb. anladık da sofist ne öğretiyor sorusudur. Daha genel olarak öğretmen, okul ve üniversite ne kazandırırsa bu para eder sorusudur, biraz daha genelleştirirsek öğretmen, okul, üniversite ne kazandırmalıdır sorusudur.

“Hipponikos! Protagoras'ın yanına gidip bilgelik kar­şılığında para vermeyi düşünüyorsun. Peki, onun kim olduğu hakkında bir düşüncen var mı? Örneğin Asklepios'un soyundan gelen Koslu Hippokrates'in yanına gitsen ve sana vereceği eğitim karşılığında para vermeyi düşünsen, ona neden para ödeyeceğini sorsalar nasıl yanıt verirdin?Hekim olduğu için.(…)Bu kadar istekliysek biri gelip neden Protagoras'a para vereceksiniz dese ona ne demeliyiz? Pheidias heykeltıraştır, Homeros şairdir. Peki ya Protagoras? Evet, ne demeliyiz Pro­tagoras için?Sokrates! Ona sofist diyorlar.Yani para vermemizin nedeni onun sofist olması.

- Evet.

Tamam, onun evine gittiğin zaman sen ne olacaksın?(…)Ruhunla bir sofist ilgilenecek ve bu sofistin kim ol­duğunu biliyorsan tamam fakat bilmiyorsan yani ruhunu kime teslim ettiğinin farkında değilsen, bu insanın sana iyilik mi yoksa kötülük mü yapacağını da bilmiyorsundur.Sanırım biliyorum.Peki, nedir sofist?İsminden de anlaşılabileceği gibi bilgi öğretmenidir.

Eğer ressam neyin öğretmenidir diye sorulsaydı, ya­nıt olarak resim yapmanın öğretmenidir derdik. Di­ğer öğretmenler için de benzeri yanıtlar verilebilir. Fakat sofist, hangi bilginin öğretmenidir? Buna nasıl yanıt vermeliyiz? O, hangi sanatın öğretmeni?”

(…)

Neden geldiniz?

“-Bu, Hippokrates! Apollodoros'un oğludur ve Atina­lıdır. Kendisi önemli bir aileden gelmektedir, kendi yaşıtları kadar yeteneklidir. İleride önemli yerlere gelmek istiyor, bu nedenle de senden ders alması­nın önemli olduğunu düşünüyor.”

Sokrates ve Platon da paradoksal olarak aslında uzmanlık eğitiminin, gerekirse para karşılığı da verilebileceğini kabul ediyor. Para getirecekse para vermenin uygun bir alışveriş /ticaret olduğunu dolaylı olarak kabul ediyorlar.

Ancak bilgi denen şeyin, teori uğraşısının, bunun için araştırmanın, teorik araştırmanın, bu yoldaki eleştiri ve analizlerin gerek eğitim öğretiminin ve hocalığının nasıl olacağına gerekse ticaret konusu yapılıp yapılamayacağına dair farklı düşünceler bulunuyor.

‘YÖK’ ADINDA YAZILI OLDUĞU ÜZERE BİLİM FELSEFE SANAT KURULU DEĞİL UZMANLIK EDİNDİRMEYE YÖNELİK YÜKSEKÖĞRETİM KURUMU VE KURULU

Sofistlere yönelik en önemli eleştiri, bilgiyi “ikna” sanatına düşürmeleri ve bir kazanç kapısına dönüştürmeleriydi. Aradan 2 bin 500 yıl geçmiş, çok da bir şey fark etmemiş. Yani en somutu, bir mevki makama gelmek için kariyer yapmak, kariyer için eğitim öğretim görmek isteyenlere kariyer sağlayıcı bazı bilgi becerileri kazandırmak her kademedeki okulun, bir üst kademe olarak da yükseköğretimin ana amacı ve hizmetini oluşturuyor.

Uzmanlık da bilim, felsefe, sanat olmasa da, teori olmasa da, mevcut yol yöntem teknik alışkanlık kazandırarak bir şeyler yapmak anlamına gelebilir ancak bunu da “yüksek” düzeyde yaptığı söylenemez, nitelikli uzmanlık eğitim öğretimini de çok başardığı söylenemez, ana kritik de iyi bilim kişileri, iyi filozof, iyi sanatçı yetiştiremiyorsun değil, iyi meslek erbabı/iyi uzman yetiştiremiyorsana yönelik. Beklenti de eleştiri de birbiriyle örtüşüyor.

FİKRET BAŞKAYA: YERLEŞİK EGEMENLİĞİN İHTİYAÇ DUYDUĞU UZMANLARI YETİŞTİRME DEĞİL PARADİGMA YIKICILIĞI YAPICILIĞI

Fikret Başkaya sonuçta “özgür üniversite” oluşturmaya çalıştığından üniversiteyi umut görüyor. Mevcut üniversiteleri ise üniversite olamamakla eleştiriyor: “Tarih sahnesine çıktıkları dönemden bu yana üniversiteler hiçbir zaman ilerici düşünce odakları, paradigma yıkıcı- paradigma kurucu kurumlar olmadılar… Her zaman ve genel bir çerçevede sınıfsal çıkarların bekçiliğini yaptılar…, Sermayenin ihtiyacı olan ‘yetişkin iş gücünü’ ve kapitalist devlet çarkını döndürecek kadroları yetiştirdiler, burjuva devleti meşrulaştıran, bu amaçla da egemen ideoloji üreten (bizde resmi ideoloji) kurumlar olmanın ötesine geçemediler…

Türkiye’deki üniversiteler de Batı’dakilerin kötü kopyasıdır

Üniversiteler uzman yetiştiren kurumlardır. Üniversite üyesi de bir uzmandır… Uzman maddi-sosyal gerçekliğin çok dar bir alanında derinlemesine bilgi sahibidir ama bütünden habersizdir… Ağacı görür de ormanı görmez…Oysa, gerçek bütünledir, hakikat bütündedir… Kapitalist toplumda sosyal düşünce parçalanmış, dar uzmanlık alanlarına, küçük küçük kompartımanlara hapsedilmiş durumdadır…”

Aktüel olanı üniversite aktından/üniversite gerçeğinden saymıyor Başkaya, “gerçek” üniversiteyi başka şekilde tanımlıyor, bu da bir paradoks oluşturuyor. Üniversite realitesi öyle teori yapan, araştırmalarıyla/düşünmeleriyle ulaştığı bilgiyle yerleşik olanı aşan değil de onun teorisini üreten bir fenomen ise, fenomen olmayan/ tarihte hiç olmayan bir başka üniversite mi öneriyoruz?

Daron Acemoğlu’nun “yaratıcı yıkıcılık” tezi, Batı’ya dokunmadan ilerleme sınırlarında mı, Batı da dahil tüm dünya ülke ülkelerinin tarihi ve teorisini yaparak aşma ilerleme mi, bir yargı söylemeyeceğim, henüz eserlerine hakim değilim.

İNSANIN VAROLUŞSAL BOYUTU OLARAK BİLGİ VE ÜNİVERSİTE: ARAŞTIRMA ANALİZ ETME DÜŞÜNME İLE BİLGİSİNİ, TEORİSİNİ ÜRETME, PRATİĞİNİ ÖRME

Fikret Başkaya her ne kadar üniversiteleri eleştirse de üniversiteler insanın varoluşsal bilgi arayışı/ bilgi üretme boyutu ile ilgili olduğundan, daha doğrusu insanın bilgi arayışının ve bilgiye bilince dayalı eyleminin bir parçası olduğundan ondan vazgeçemiyor da.

Bilimsel yönelim; öncelikle “yapı” odaklıdır, bütün-parça, parça-parça, bütün-bütün halleriyle konuya odaklanır, konunun/ sorunu yaratanın öncelikle iç, beraberinde dış gerilim ve çelişkilerinin, bunların tarihi ve mevcut halinin analizi, aşılması, bir başka şeye dönüşmesini araştırmayı, bunun bilgisini/teorisini ve eylemini/pratiğini hedefler. Hem Batı’nın hem Doğu’nun, hem dünyanın hem de tek tek ülkelerin mevcut halinin ve iç dış çelişkilerinin aynı yansızlıkla ve derinlikle tarihi ve güncel durumu ve sebepleriyle araştırılması, analiz edilmesi, teorisinin/bilgisinin üretilmesi ve eyleminin/pratiğinin örülmesi için çözümlerinin önerilmesi ve gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Üniversitelerin asli görevi araştırma ve bilgi, sanat, felsefe yapmadır.  Eğitim öğretimi de her şeyden önce bilimin neliği ve araştırmanın nasıl yapılacağına yönelik bir eğitim öğretimdir, bu bilgilere dayalı pratiğin/yaşamın nasıl örüleceğine dair önerileri olan bir yerdir üniversite. Yoksa mevcut ihtiyaca yönelik mesleki kariyer yeri değildir, mesleki eğitim öğretimin farklı bir organizasyonla çözülmesi gerekmektedir, illa üniversite çatısı altında yapılacaksa bu ancak farklı bir boyutta dikkate alınması unutulmamalıdır, mesleki uzmanlık eğitimi, üniversitenin bilim araştırmasının önüne geçmemelidir.

İdeoloji üretim yeri değildir üniversite, ideolojiyi araştıran, ideolojinin neliğini/bilgisini/teorisini yapan bir yerdir, dolayısıyla her tür görüşün ifade edildiği, analiz edildiği, tartışıldığı, eleştirisinin üretildiği yerdir aynı zamanda.

Bilgi bilim bir süreçtir, geçmişe yönelik bazı kesin yargılar verilebilse de güncele ve geleceğe dair dinamik araştırma yeridir, tartışma yeridir, hele de sosyal bilimler birden fazla yapılabilirin/seçeneklerin tartışıldığı, araştırıldığı, ölçülüp tartıldığı, pratiğin araştırma ve teorisinin yapıldığı bir yerdir,  hürriyet yoksa bunların tartışılması, araştırılması, bilgisinin/teorisinin üretilmesi, yayılması, ilerletilmesi yerleşik yapının çıkarları kadar yapılabilir, saf bilgi bilim imkansız hale gelir.

Üniversitelerin, bilgi bilim etkinliklerinin, düşünce sanat etkinliklerinin en zorlu durumu mevcut durumda mevcudun araştırılması irdelenmesidir, bunun imkan ve yollarının genişletilmesi geçmişte de bugün de toplumun varoluşsal bir sorunudur, çok çetin çatışmaların yaşandığı ve göze alınması gereken bir süreçtir.

Olumlu anlamda, bu toplumun Fikret Başkaya gibileri tümden yok edememesi bu varoluş sorunuyla ilgilidir, hiçbir toplum tümden bilgi bilime sırtını dönemez.

Olumsuz anlamda yerleşik zümre ve sınıfların baskı ve korkutmaları, bilgi ve bilimi ancak araçsal düzeyde kabullenmeleri, daha fazla bilim felsefe sanatı tehdit saymaları her çağda ve günümüzde iç dış baş çelişkilerden birini oluşturmaktadır.

Çelişkinin hangi yanında durmamız gerekiyor, yanıtı açık ancak pratiği zorlu.


Adnan Gümüş

19.10.2024 10:52:00

YAZARLAR


ADANA’DAN KASIM AYINDA 290 MİLYON DOLAR İHRACAT

ADANA’DA ÖLDÜRÜLEN KADINLARINA ANISI HATIRA ORMANI

DEMİRÇALI: “ÜRETEN KADINLARIN YANINDAYIZ”

50. SANAT YILI GECESİ

Haluk UYGUR yazdı/KEÇİ NİHAT...

“SEN VARSAN BİZ VARIZ”

ATLETİZMDE 3 AYDA 4 BİRİNCİLİK

ADANA’DA “I. ULUSAL AİLE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIĞI” SEMPOZYUMU

ÇUKUROVA’DA ÜCRETSİZ SAZ KURSU

YÜREĞİRLİ ÖĞRENCİLERE KİTAP DESTEĞİ

ABB’DEN GÜNEŞ ENERJİSİYLE ÇALIŞAN AKILLI SERA

AİLE HEKİMLERİ İŞ BIRAKTI

DEMİRSPOR’DA DALCI DÖNEMİ

VALİLİKTEN EMNİYET DEPOSUNDAKİ SİLAH AÇIKLAMASI

"10 AYDA 145 BİN TON ŞEKER İTHAL ETTİK"

42 ÜRÜNÜN 38’İNDE FİYAT ARTIŞI OLDU

ENGELLİ ÇOCUĞU OLAN ANNELERE NAKDİ DESTEK