İnsan “umutsuz” yaşayamıyor ki; ille de geleceği ilişkin beklentileri olacak! Gelecekten beklentisi olmayanın “umudu” da olmaz kuşkusuz! Umut; zor zamanlarda insanın içini ısıtan, en karanlık anlarda yolunu aydınlatan bir duygu var... Yaşamın iniş çıkışlarında, bazen her şeyin bittiğini düşünürken tutunma dalı olur umut, hem de belirsizliğin içinde filizlenir. Bir dostun içten sözüyle, bir çocuğun kahkahasında ya da sabahın ilk tene dokunur.
İnsan, geleceğe ilişkin bir inanç taşıdığında güçlenir. Umut salt beklemek değil, harekete geçmekle de büyür; çabayla, direnmeyle, yılmamayla da gerçeğe dönüşebilir. Umut olmadan yaşanabilir mi? Gelecekten bir şey beklemeden, her şeyin daha da kötüye gideceği öngörüsü taşıyarak… Bunun adı “yaşam” olur mu?
***
Umut; tohumun toprağa ekildiğinde filizlenmesi gibi… İnsanın verdiği çaba, harcadığı emek de geleceğin içinde filizlenir! Türkiye’de üretici için umut, verimli topraklar/ hava koşulları kadar, iyi bir hasat/ iyi bir kazanç olduğunca, insanın en temel gereksinim oluşu önem taşır… Bu nasıl olacak? Kimse ülkenin topraklarının verimsizliğini söyleyemiyor, kimse bu verimli topraklar üzerinde yaşayanların “açlıkla” sınanabileceğine inanamıyor! Üreticinin umudu nasıl var olacak?
***
Ancak belirsizlikler olduğunu, bu belirliliklerin çözülmesi için “iktidarın” parmağını kaldırmaya üşendiğini, artan girdi maliyetlerine sessiz kaldığını, doğal yıkımlarda özellikle kuraklık/ dolu/ don olayında da üreticiyi yazgısıyla baş başa bırakmayı yeğlediğini, tümü bu verimli topraklarda üretilebilecek ürünleri dışalımla sağlamayı erek edindiğini, üreticinin “umut” duygusuna her geçen gün yeni bir engel koyduğunu bilmeyen kaldı mı bilmiyorum!
Şaka değil, şu vereceğim rakamlar aslında üreticinin “umudunun” nasıl törpülendiğine en somut örnek; 2003’te 2.8 milyon olan çiftçi sayısının bugün 2 milyona düştü, 2002’de 4.5 milyar lira olan çiftçi borçlarının ise 208 kat artarak 940 milyar liraya çıktı! Üretici için “umut” ne ki?
***
Üretici için umut, yalnızca toprağa ekilen tohumun filizlenmesi değil; o filizin bir gün sağlam bir ürüne dönüşeceğine, emeğinin karşılığını alacağına inanmasıdır. Ancak günümüz koşullarında çiftçinin umutla üretim yapması giderek zorlaşıyor. Artan mazot, gübre, tohum fiyatları karşısında borçlanmadan tarım yapabilmek neredeyse olanaksız!
Bir de buna geçtiğimiz günlerde yaşanan kuraklık/ dolu/ don olayını ekleyin! Tarım sektörünün belirsizliği, desteklerin yetersizliği, dışalıma bağımlı politikalar, üreticiyi köşeye sıkıştırıyor. Çiftçi yalnız doğayla değil, ekonomik koşullara karşı da uğraş vermek zorunda kalıyor.
***
Bugün Türkiye’de çiftçi, umut etmekten çok düne değin yaşadıklarını sorguluyor! Borçlanarak ekim yaptığını, yüksek faizli kredilere bağımlı duruma geldiğini, hasadı beklerken dışalımlarla boğulmalarını sorguluyor!
Oysa tarımsal üretimin sürdürülebilir olması için yalnızca doğanın cömertliği değil, ekonomik, politik desteklerin tutarlılığı da bir zorunluluktur. Eğer üretici gelecekten umut bekleyecekse, bunun karşılığında hakça fiyat politikaları, maliyetleri dengeleyen çözümler, üretimi özendiren sistemler görmek zorunda. Bunlar olmazsa, topraklar verimli olsa da onu işleyen ellerin sayısı her geçen yıl azalacak, borçlar artacak, temel gıdalara ulaşım zorlaşacak! Hangi teknolojik makinelere sahip olsanız da, toprağı kullanan “umudunu” yitirdiğinde onarılması zor koşullar yaşanacak! Bilin!