Takvimler yılın 12 Eylül’ünü gösterdiğinde yürekler acıyla kavrulur. Tabii vicdanı olanlar için bu durum söz konusu. Tam 44 yıl öncesinin Cuma sabahı güneş kapkaranlık doğmuştu. O sabah hayatta olanlardan 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 650 bin kişi gözaltına alındı. İçlerinde bu gazete yazarlarının da bulunduğu 230 bin kişi askeri mahkemelerde yargılandı. 48 kişi (24 adli, 15 sol, 8 sağ, 1 Asala militanı) idam edildi.
Bu büyük acının iki yıl gerisinde Maraş katliamı vardı, 13 yıl ilerisinde de Sivas Katliamı bekliyordu!
Geçen yüzyılın sonu böyleydi.
Peki ya başı nasıldı?
Değerli meslektaşlarımız Nebil Özgentürk ve Umur Talu Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında (1914-1923) fırtınanın ve alevlerin orta yerinde ayrı dilden, ayrı dinden kardeşlik öykülerini bulup bir araya getirdiler.
Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı’nın (BAYETAV) desteğiyle yollara düşen Özgentürk ve Talu, az bilinen, yanlış öğrenilen ve hiç bilinmeyen kahramanları, birinci tanıkları, onların hikâyelerini bulup ortaya çıkardılar.
“Vicdanlarımızın Hatıra Defteri” adlı belgesel tek bölüm değil. Geçtiğimiz hafta sonu (6 Eylül) BAYETAV’ın Bornova’daki merkezinde yapılan özet gösterimde çok değerli bilgilere sahip olduk.
Mesela Sökeli Rum doktor Aleko Perikli, işgalci Yunan ordusu şehre girerken Türk hemşerilerine haber vererek onları meyankökü fabrikasında saklamış. Yunan ordusu Manisa’yı yakarken canlarını kurtarmak için kaçanlara manastırın kapılarını açan rahibelerin varlığını bu belgesel çalışmasında öğrendik.
1922 Eylül’ünde Üsteğmen Kemalettin, “önüme çıkan ilk Rum kızını, kardeşim Zehra’yı öldürdükleri gibi öldüreceğim” der, ama daha sonra tam tersini yapar. Kardeşini arayan Rum kızı Agapi’ye yardım eder, kardeşini bulur. Agapi’nin cehennem günlerinde bulduğu kardeşi ilerde Yunan edebiyatının önemli yazarı İlias Venezis olacaktır.
Ermeni Tehciri de bu belgeselin kapsamı içinde yer alıyor. Kütahya Mutassarrıfı (Sancak mülki amiri) Faik Ali Ozansoy, tehcir emirlerine karşı gelerek Kütahyalı Ermenilerin pek çoğunu kurtarmayı başarır.
Bu belgeselde anlatılanlar “umudu yaşatma” gayretleri. Zaten BAYETAV da adını bu inançtan alıyor:
“Bir Arada Yaşarız!”
Elbette bir arada yaşamalıyız. Bunun için geçmişimizi öğrenmemiz gerekiyor. Bütün sorun bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor.
Mesela 1922’deki İzmir Yangını… Tarih kitapları ne diyor:
“Rumlar kaçarlarken evlerini ateşe verip öyle kaçtılar!”
İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşu 9 Eylül 1922. Düşman denize döküldü, işgal sona erdi, zafer kazanıldı!
Peki, büyük yangın ne zaman başlıyor?
13 Eylül 1922!
Düşmanın “denize dökülmesinden” dört gün sonra… Yangın Rum ve Ermeni mahallelerinde başlayıp her yeri yakıp kül ediyor!
Kültür Park’ın Basmane Kapısından girince sağ tarafta bulunan, 1931-1941 arası İzmir belediye başkanı olan Dr. Behçet Uz heykelinin yanındaki mermer anıtta onun temel atma töreninde yaptığı konuşma yer alır:
“1936 yılının ilk günü bu yangın yerinde yapacağımız park sadece İzmir’in değil Ege bölgesinin de kaderini değiştirecektir.”
Yangın yeri denilen alanın Ermeni Mahallesi olduğunu unutmazsak o zaman vicdanımızın temiz sayfalarını gururla çevirebiliriz.
İnanıyoruz ki, Nebil Özgentürk ve Umur Talu’nun çok bölümlü belgeseli bizlere bu imkânı verecektir:
“Vicdanımızın hatıra defteri!”