Eğer barış süreci akamete uğramaz, uğratılmaz, yani alt kimlik milliyetçiliğinin siyaset üzerinde yaptığı serap etkisi dağılırsa ortaya çıkacak sosyolojik iklim, siyasetteki tıkanıklığı açacak seçeneklerin oluşmasının önünü açabilir.
Aslında barış sürecinin de siyasi, ekonomik ve jeopolitik tıkanmaların bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Eski hikayeler albenisini kaybettikçe anlatıcılarının özgül ağırlığı da ortadan kayboluyor, farklı yollar aranması kaçınılmaz oluyor. Aynı emareler muhafazakar-laik çatışmasını kaşımanın ekonomik resmin üzerini örtmeye yetmemesi gerçeğinin ayyuka çıkması konusunda da görülebilir. Ama oralara şimdi girmeyelim...
Alt kimlik tartışmalarının olmadığı bir Türkiye, siyasetin elle tutulur konular tartışılarak yapılmasını gerektiren bir ortama zemin hazırlayacaktır, en azından umudumuz o yönde. Böyle bir Türkiye'nin siyasi haritası nasıl görünür diye merak edenler varsa, son Almanya seçimlerine bir göz atmalarını öneririm.
Sosyal Demokrasi'nin, anavatanı sayılan Almanya'da hezimete uğramasına yol açan şartlar aslında birebir Türkiye'de de mevcut olmasına rağmen hali hazırda kimlik siyasetinin sisi ve pusu arasında kayboluyor. Bu sis dağılırsa olacak olan, dünyanın dört bir tarafında yaşandığı gibi merkez siyasetin gerilemesi olacaktır.
Sosyal demokratlar (SDP), Almanya'da ağır bir yenilgi aldı. Hezimeti görünür kılan ise kamu yatırımlarının arttırılmasına karşı çıkan ve hükümeti çalışamaz hale getiren koalisyon ortağı liberal FDP lideri ve Maliye Bakanı Christian Lindner’in, SPD’li Başbakan Olaf Scholz tarafından görevden alınması sonucu gerçekleştirilen erken seçimler oldu.
Alman sosyal demokratlarının çöküşünün stratejik ve taktik sebepleri var. Taktik sebeplere fazla girmiyorum zira Almanya'nın iç siyasi dengeleriyle ilgili konular. Kaldı ki Türkiye siyaseti sağolsun 'taktik'lere bizi yeterince doyuruyor. Hezimetin stratejik sebepleri ise daha eski ve daha derin: 1995-1999 yılları arasında SPD Genel Başkanlığı yapan Oskar Lafontaine, bu ağır yenilginin gelişini daha 2000 yılında 'Biz artık politik düzlemin arz tarafındayız, artık hepimiz neo-liberaliz.' diyerek haber vermişti.
Sosyal demokrasinin kapitalizmle uzlaşması ve onun sınırlayıcısı değil rızacısı konumuna gelmesi, kendisine sırtını dönen sosyal demokrasiye halkın da sırtını dönmesi sonucunu doğurarak tüm dünyada sosyal demokrat partilerin oylarını eritti. Nihayetinde sosyal demokrasinin kalesi olan SPD'nin oyları yüzde 16'ya kadar düştü.
Ama bu meselenin yalnızca bir yüzü... Meselenin diğer yüzü ise kapitalizme teslim olan sosyal demokrasi ve onun partisi SPD'nin, bu tercihler bütünü nedeniyle rızaen boşalttığı siyaset alanının, kısmen de olsa aynı teslimiyeti göstermeyenlerce kısa sürede doldurulduğunun görülmesidir.
'Artık hepimiz neo-liberaliz' diyen Lafontaine, SDP'den istifa ederek sosyal demokrasiyi soldan eleştiren çeşitli isimlerle birlikte seçim ittifakları oluşturdu, Sol Parti'yi (Die Linke) kurarak parlamentoya taşınmasında önemli görevler üstlendi. Onun hem yoldaşı hem de eşi olan Sahra Wagenknecht ise yola BSW (Sahra Wagenknecht ittifakı) olarak devam etti ve bu iki parti, son seçimlerde yaklaşık yüzde 14 civarı oy aldılar.
Bu durum, daha önce SDP'ye oy verenlerin dahil olduğu önemli bir seçmen kitlesinin merkezden uzaklaştığını işaret ediyor. Sol Parti ve BSW'nin topladığı oy, sosyal demokrasinin mevcut sorunlara yanıt üretememedeki başarısızlığının nedeninin, o sorunların nedeni olan kapitalizmle mücadele etmek yerine ona teslim olmasından kaynaklandığını düşünenlerin arttığına işaret ediyor. İşin içine merkez sağdan oy alan AfD'yi de eklediğimizde merkez siyasetin giderek alan kaybettiğini daha net bir şekilde görmek mümkün. Öyle ki, geçmişte oy toplamları yüzde 90'lara vardığı için 'Büyük Koalisyon' olarak adlandırılan merkez sol SPD ve merkez sağ CDU'nun son seçimdeki oy oranları toplamı yüzde 45'i bile bulamadı.
Yazının girişinde de sözünü ettiğim gibi eğer alt kimlik milliyetçiliğinin siyaset üzerindeki etkisi dağılırsa, bu durum ülkemizde dolaylı da olsa yeni ve Almanya örneğini verdiğim ve dünyanın geri kalanında da benzer şekillerde tezahür eden bir siyasi iklimin oluşmasına yol açacaktır. Bu da meselenin esasına, yani vahşi kapitalizm tarafından sürekli örselenen insanların sorunlarına odaklanma fırsatı yaratacaktır.
İşte bu paradigma değişimi, aynı Almanya'daki SPD gibi, kendini merkezde ve sosyal demokrat olarak tanımlayan CHP'yi ve bağlantılı olarak daha soldaki organizasyonları yeni bir tutum belirlemeye itebilir. Kapitalizmin yıkıcılığını ve yarattığı tahribi görmezden gelen her merkez partinin, durduğu yere bağlı olarak solundan ya da sağından baskı altına alındığı bir siyasi iklim çok uzak olmayabilir.
Bu yeni durum, nasıl olsa muhaliflerin gidebileceği başka bir yer olmadığı varsayımıyla siyasi mücadele alanının önemli bir bölümüne el koyarak oligarklaşan CHP'yi sarsacak, neoliberalizme teslim olanların koltuğunu sarsma potansiyeli üretebilecek, bu da, siyasi alanda yeni sözlerin duyulmasını kolaylaştırıp yeni konumlanmaların önünü açabilecektir kanaatindeyim. Bu yeni durumun yaratacağı sosyolojinin, sosyalist ve devrimciler açısından yeni bir dünya yaratma arayışına olumlu katkılar sunacağı anlamına gelmesi ihtimali de hiç uzak değil...
Birçok kişiye, siyasetin günlük hesapları içerisinde bu bahsettiklerim çok uzak gerçeklikler olarak görünecektir. Ancak yüz yıllık politikaların, ittifakların, ezberlerin birkaç günde dağıldığı günümüz dünyasında çok açıkça görülebilen trendlerin ve zamanın ruhunun önünde durabilecek hiçbir aktör, taktik, oluşum bulunmadığını yaşayarak hepimizin göreceğini düşünüyorum.
Türkiye sermayesinin iki lokomotifinden birisi olan ailenin genç bir üyesinin Forbes Türkiye'ye verdiği röportajda okuyuculara okuma tavsiyesi olarak, neredeyse yüz yıldır liberallerin kutsal kitabı olan Ayn Rand'ın Atlas Shrugged kitabını sanki yeni bir keşif yapmış gibi önerdiğini görünce ister istemez güldüm. Türkiye sermayesinin her jenerasyonda istikrarlı bir şekilde yeniden ürettiği vasatlık ve vizyonsuzluk, özellikle de dünya konjonktüründen aldığı desteğin de kesilmesiyle birlikte, bu rüzgarın karşısında durmasını imkansız hale getiriyor, gerisi sadece zaman meselesi...