Geçen yılın en büyük zorluğunu yaşayan “emekliler” oldu, bir de üstelik ta yılın başında “bu yıl emekliler yılı olacak” sözü verilenmesine karşın! Yıl boyunca ya borçlandılar, ya SEK önünde iki kilo et alabilmek için gecenin karanlığında sıraya girdiler, ya iyi doymadılar, ya temel gereksinmelerine ulaşamadılar, ya çocuklarının/ eşlerinin yüzüne bakamadılar, ya arkadaşına çay/ simit ısmarlayamadılar, ya dinlenceye çıkamadılar, ya aylıklarını katlayan kirayı ödeyemediler, ya… Ya işte böyle geçti söz verilen “emekli yılı…” yalanım varsa “emekliye” sorun!
“İktidarın” soluk almadan yinelediği “emeklimizi, çalışanımızı enflasyon altında ezdirmedik” sözü, sözcülerin sloganı oldu! Sokağa inin, pazaryerlerini gezin, market raflarından uzun süre gözlerini ayıramayanlara sorun bakalım ezilmişler mi, un/ ufak olmuşlar mı bir görün! Yalan olmayan o!
***
Geçtiğimiz yıl olduğu gibi “yine” ünlü düşünürün “ekonomik özgürlük olmadan, özgürlükten söz edilemez” sözünü sıkça anımsayacağım! “Özgürlük” denilince, salt sokakta elini/ kolunu sallayarak yürümeyi düşünen “öyle çok” “akılları kirada” olan olunca, “iktidar” da bundan kolayca ergileniyor aklınca! Yaşamını çalışarak/ primini ödeyerek doldurmuş, insanca yaşaması için “emekli aylığı” almayı hak etmiş emeklinin “özgür” olduğunu söyleyin!
Hasan Hüseyin “acı çektim günlerce/ acı çektim susarak/ şu kısacık konutlukta/ deprem kargaşasında/ yaşadım birkaç bin yıl/ acılara tutunarak/ acı çekmek özgürlükse/ özgürüz ikimizde/ acılardan artakalan/ işte o bakışlarmış” diyordu ya dizelerinde; “acı çekmek” gibi, doyamamak/ yaşayamamak “özgürlük” değil!
***
Televizyon ekranlarında birinden duydum; şu “her şeyi bilenlerden” biriydi! Kırkbeş/ elli yaşında emekli olmanın sonucuymuş, bu “açlık sınırının” yarısında kalan “emekli aylığının” böyle düşük olmasının, ekonominin dibe vurmasının nedeni! Sanki çalışanların aylıkları doyuruyordu, sanki çalışanlar yokluk altında kıvranmıyordu da… “Baştan kokuşma var” diyerek adını koymuyordu! İnsanlar “aydınlansın” diye ekranların orta köşelerine koyulan bu “her şeyi bilenlerin” başta susturulmaları ya da söz hakkı verilmemesi gerek kanımca! İnsanın düşünce dinamiklerine katkı yapmak yerine, tsunamiye uğratıyorlar bile bile, göz göre göre; yazık ama!
Çalışanların uzun yıllar çalışmasını sağlamak, bilgi/ birikiminden yararlanmak istiyorsanız; başta kurgulanan “asgari ücret” sarmalından kurtarırsınız, deneyim yıllarına göre “aylığını” artırırsınız, pirim ödediği süreye orantılı olarak da “emekli aylığı” vereceğinizin güvencesini ortaya korsunuz, bak o zaman “kim” emekli oluyor! Yapmıyorsunuz işte! Açıklanan “asgari ücret” bunu gösterdi! Bir süre tanımışsınız, o süreyi dolduran “bir gün” beklemeden “emekli” olmayı istiyor! “Bal tutan parmağını yalar” ilkesini omuzlayıp taşıdığınız için!
***
Yeni bir yıl… Şimdiden sorulmaya başlandı bile; nasıl geçecek 2025? Bu asgari ücretle, bu emekli aylığıyla raflardaki/ tezgahlardaki ürüne ne kadar yaklaşabilirse emekçi “öyle geçecek!” Ne çok ne de eksik! Tüik’in verilerini düşünmeyin; yanılırsınız! İyi düşünün; geçen yıl ocak ayında yağa, şekere, çaya, bakliyata ne ödüyordunuz, şimdi ne ödeyeceksiniz, “yaşadığın enflasyon o!” Geçen yıl ne kadar et, süt, yumurta alabiliyordunuz, şimdiki aylığınla ne? Yönetenler hep “daha iyi yaşamdan” söz etseler de inanmayın; 2025 yılı, 2024’den de zor geçecek! 2025 yılının nasıl olacağını sorana vereceğiniz yanıt, geçen yılla, bugün arasındaki “alım gücündür”; başka söze kulak bile kabartmayın! Elinizden geldiğince iyi yaşayın, başka yaşam yok çünkü!