Ülkemizdeki seçim sistemi, seçime katılacak olanların ya “bağımsız” ya da bir siyasi parti içinde “aday” olmasını zorunlu kılıyor! Adaylar, hiçbir partinin içinde olmayarak da herhangi birinin içinde yer alarak da seçime katılabiliyor! Örneğin mahalle muhtarları… Adlarıyla ortaya çıkarlar, her partinin seçmeninden “oy” isterler, kazanan “hiçbir” siyasi parti seçmenini birbirinden ayırmadan çalışmalarını yürütür! Muhtarın “partisizliğini” ya da bir parti ile iç içe olmamasını kimse yadırgamaz! Asıl, eğer “işim bitmiyor” diyerek “iktidara” yakın durmak isterse tepki gösterilir!
Belediye başkanı, milletvekili, belediye meclis üyeleri “adlarıyla” ortaya çıkmaktan daha çok, bir “parti adıyla” seçmenin karşısına çıkmayı yeğler genelde! Aldıkları oy, bayrağını taşıdıkları partinin oyudur! “O” partinin seçmeni önüne konan listede kimlerin “adı var” diyerek değil, genelde siyasi görüşüne, doğaya/ insan haklarına/ sokak hayvanına/ anayasal sisteme/ hukuka/ özgür düşünceye/ emeğe/ üretime/ bilime bakış biçimine uygun olan “siyasal partiye” oyunu verir! Oy verdiği “adayı” partilisi sayar, onunla yol alır! Oy verdiği vekil ya da belediye başkanının “gelişmelerden” kaygılanmasını gerekçe göstererek partiden ayrılmasını, “bağımsız” kalmasını her ne denli sessiz karşılasa da, düşüncesine ters bir başka partinin içinde yer almasını kendisine saygısızlık/ hakkı gasp edilmiş sayar!
***
İBB soruşturmaları aksatılmadan/ hırsla sürerken, geçtiğimiz günlerde “iktidara” yakın medyada “yolsuzlukla” suçlanan Aydın Anakent Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye geçmesinin ardından, yurttaşın sorunu unutuldu; Çerçioğlu’nun “himaye altına” girmesi, “yolsuzlukla” suçlanırken birden aklanması, medyadaki “iktidarın” bilinen isimlerinden gelen “yeniler de geliyor, CHP’den daha kopuş olacak” açıklamaları gündemin konusu oldu! “Yurttaşın” demiyorum; yanılgı olmasın!
Çerçioğlu’nun “kim” olduğunu çözümlemeye çalışırken şaşırmadım değil! Milenyumun hemen arkasından iki dönem Aydın milletvekili oluyor. Ardından da önce belediye başkanı, sonra anakent belediye başkanı oluyor CHP’den! Yaklaşık çeyrek yüzyıldır oyunu alarak vekil olduğu/ belediye başkanı olduğu bir partiden, gerekçe ne olursa olsun/ AKP’ye gitmesini gerektirecek neden olmamalı! Partiden ayrılmasını, “bağımsız” olmayı yeğlemesini anlayabilirim, ancak AKP’ye gitmesini anlamakta zorlanıyorum! Bu durum, bir başka partiden CHP’ye gelenler için de geçerli!
***
Biliyorsunuz, son zamanların “en moda” sözcüklerinden biri “trol”! “Trol”, internet ortamında, özellikle topluluklarda, başkalarını kışkırtmak, tartışma çıkarmak ya da gereksiz yere gündemi değiştirmek ereğiyle paylaşım yapanlara verilen addır! Bunlar genellikle gerçek kimliklerini saklarlar. Amacı, yalnızca dikkat çekmek, ortalığı karıştırmak, bir kişiye/ bir düşünceye karşı olumsuzluk aşılamaktır. Genellikle kötücül amaç güderler!
Günümüzde “tüm siyasi partilerin trolleri” olduğu belirtiliyor! Bu “trollerin”, yaptıkları iş karşılığında “yüksel bedeller” aldığı da ileri sürülüyor! Çerçioğlu’nun ayrılmasının ardında bu “trollerden” AKP’ye yakın olanlar “bunun arkası gelecek” paylaşımları yaparken, bazıları da isimler de veriyor! Örneğin Ankara Anakent Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın ya da, Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal’ın, Eyüpsultan Belediye Başkanı Dr. Mithat Bülent Özmen’in de AKP’ye katılacaklarını söylerken, her üç belediye başkanından da ayrı ayrı “yalanlama” geldi! “İktidar”, gözüne kestirdiği kim varsa “sopa” gösteriyor sanki, “bize katılmasan sonuca katlanacaksın” der gibi! Bir de şu var ki çok düşündürücü; tutuklanan belediye başkanlarının yerine “iktidar” yanlısı birini seçebilmek için belediye meclislerini baskı altına alarak “istifa” etmelerini zorlamak! Bu hak mı?
***
Şunu belirlemekte yarar var: Borçlu olan yurttaş değil seçilendir! Hakkı yenen seçilen değil yurttaştır! Hak arayacak olan da seçilen değil yurttaştır! Seçmen oy verdiği “adayın”, bir anda bir başka partinin çatısı altına görmesi karşısında başını avuçlarına almaktan başka bir şey yapamıyor! Partiler arasındaki bu siyasal oyunlar, yalan haberlerle yayılan kirli bilgiler, halkın asıl sorunlarını baltalamaktan da ileriye gidiyor! Bir kişi, iktidara yakın durmadığı için baskı görüyorsa o ülke üretkenliğini yitirmiş, gücünü/ duygudaşlığını tüketmiş demektir! Bu kibrin, bu hırsın sonunun kaygıdan başka bir şey doğurmayacağını bilin!