SUAT UMUTLU

Tarih: 23.11.2025 21:55

İNSANLIK BANKASI

Facebook Twitter Linked-in

''Ayakları yürüyecekleri yola alışıp, gidecekleri yeri öğreninceye kadar milletimin elinden tutacağım. Bu gerçekleştiği gün görevim bitmiş olacak." ATATÜRK

*

Değerli okurlar,

Hepimizin hem seyirci hem de başrolde olduğu,  insanlığın en büyük trajikomedisi:
"Soyuttan somuta  dönüşen hatta kafadan ayağa düşen insanlığımız..."

Perde!

Küresel bir değirmen; sevgiyi, saygıyı, aklı ve merhameti insanlık bankasından çekip öğütürken yerine parlak ama içi boş somut ikonlar koyuyor: güç, para, makam, şöhret...

Artık "kim olduğumuz" değil, "neye sahip olduğumuz" veya "nasıl göründüğümüz" konuşuluyor. Öyle ki, zihnimiz, ayaklarımızın hızına yetişemiyor. Bu, modern çağın bizlere biçtiği roldür. Ve şimdi, bu karanlık salonda, makinist koltuğuna oturup ışığı kendimize çevirme ve bu oyunun son perdesini birlikte yazma zamanıdır diye düşünüyorum.

*

"Küresel imparatorluğun dünyanın tamamını sömürmek, yaşamın en önemli ihtiyacı olan su, gıda, enerji, iletişim kaynaklarına egemen olmak için dünyayı kültürel ve ideolojik kuşatması var.
Ve, yönlendirici iletişim araçlarının kıskaçları altında yaşatarak insanlığı öğütüyor.

Onların istediği, düşünemeyen, sorgulayamayan, geleceği hakkında karar verme özgürlüğünün bilincinde olamayan, kendisinin ve toplumunun sorunlarıyla ilgili duyarlılığı olmayan insanlardır ki,
insanlığı köleleştirmeye, dünyayı bir büyük hapishaneye dönüştürmeye çalışıyorlar."¹

Diğer taraftan;
Irmaklarından pırlanta, göllerinden altın, denizlerinden petrol fışkırsa bile çaresizliğinin pençesinde neden hep aç, hep mağdur, hep boynu bükük ve zavallı kaldığını dahi idrak edemeyen insanlar… 
Sebebi bir zihniyet meselesi olabilir mi?"²


Hepimizin tanık olduğu o acımasız kural;

"Terasta masaya sosis koydum, serçe tırtıklarken, karga önünden aldı. Karga yemeye çalışırken de martı geldi karganın ağzından alıp uçtu…
Demek ki canlılar hep böyle, gücü yeten yetene !…

Ama...
Acı olan, bu tabloyu herkesin görüyor ama konuşmaya cesaret edemiyor olmasıdır ki, o meşhur dizeleri akıllara getiriyor:
"Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende..."³ 
Ya da, bu suçluluğu tam da yüzümüze vuran o sözler: “Çevremizde aptal aptal suçlu aramayalım. Aynaya bakalım. Orda suçluyu göreceğiz. İş işten geçtikten sonra, 'kendim ettim kendim buldum' demenin hiçbir yararı yok.”⁴

Diyorum ki;
Belki de bir korkaklık var ve o bir korkak!
Eğer, "Duygudan sevgiden yoksun, hatta suçlu ve hatalıysan, yol göstericin bilimi sanatı öteliyorsan ya da çıkarın için şeyhe, patrona, lidere sığınıyorsan her daim korkarsın…"² Öyle değil midir?

Unutma ki, insanî vasıflar erirken bir bedel ödenmekte, cehalet, hırs ve ihanet sarmalında yok olan sadece refah değil, insan olma niteliğinin ta kendisidir.

*
Peki bu hale nasıl geldik?

Bir düşünürün sözüyle cevaplamak mümkün:
"Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır."⁵

Gücün yozlaştırıcı etkisine karşı duruşumuz ise başka bir filozofun sözünde yer bulmuş:
"Evren değişimdir; hayat ise bir görüş, bir yargıdır."⁶

Yani, kişiyi asıl belirleyen, dışarıdaki karmaşaya verdiği tepkidir; içindeki ahlaki duruş ve yeniden insan olma iradesidir.

Bu doğal sermaye ihmal edildiğinde sosyal varlık olmamızın temeli çatırdıyor; çatlakla birlikte ekonomik, siyasal, kültürel baskılar artıyor ve toplumun zenginliği de yok oluyor. Buna "İnsanlık Bankası iflas etti" diyebiliriz.

Sermayesi olmayan bir banka ne işe yarar? Böyle bir toplumda huzur, umut, üretim, güven yeşerebilir mi?

Bakınız,
"Çağdaşlığın değerler listesi tepetaklak oldu. İnsanlık tarihinin en büyük değer değişimi 'kafa'dan 'ayak'a inen yolculuğumuz olsa gerek.

Felsefenin ve bilgeliğin tartışmasız bir numaralı organı olan akıl (kafa), yerini 21. yüzyılda hız ve çevikliğe (ayaklar) bırakırken, Antik Çağ'ın "Nasıl düşünmeliyiz?" sorusunun yerini de "Nasıl daha hızlı koşmalıyız?" sorusu almış yani, en akıllıca düşünene taç giydirilen ya da korkulduğu için idam edildiği bir dönemden, en iyi şut çekene milyarlar yağdırılan bir çağa geldik.

Düşünün!
Bugünün küresel ikonları kimlerdir? Savaşları bitiren siyasetçiler, hayat kurtaran bilim insanları mı?
Hayır, futbolcular... 
Onların başarısı; ne düşündükleriyle değil, topa ne kadar ustaca vurduklarıyla ölçülüyor ki, bu kayma bize şunu hatırlatmalıdır: Ayaklarımız bizi nereye götürürse götürsün, yönü belirleyecek olan hâlâ kafalarımızdır."⁷

**

Bir başka değer kaymasına sosyolog gözüyle bakalım:
"Likit Modernitenin Düşüncesizlik Dayatması

Artık ne değerlerimizde ne de normlarımızda bir "kaya sağlamlığı" arayabiliyoruz. Her şey sürekli bir akış halinde; kimliklerimiz bile bir nehrin akışına uyum sağlamaya çalışan yorgun yüzücüler gibidir.

Bağlılıkların geçici olduğu bu çağda, 'Ben kimim?' sorusu ertelenip, 'Ben ne olabilirim?' endişesi başat hale gelmiştir.

Likit modernitenin yarattığı karanlık tablonun merkezinde, sistemin bizden beklediği düşüncesizlik yer alıyor.

Daha önce ifade ettiğimiz gibi küresel güçler, derinlemesine sorgulayan, liyakatli ve sağlam yönetimlerle değil; aksine, kırılgan, kendisiyle meşgul, pazarlık yapılabilir, yani "sıvı" iktidarlarla daha rahat iş görüyor ve bu, küresel akışların önündeki "katı" engelleri temizleyen bilinçli bir 'yönetilebilirlik' stratejisi... Zira, hızla tüketen, anlık tepkiler veren  bireylerden oluşan bir toplum, bu sistemin en verimli üretim hattıdır.

Peki,
Bu küresel imparatorluk, emperyalist egemenlik karşısında teslim mi olacağız?

Çözümün büyük ve topyekûn bir devrimde değil, küçük, 'katı, insanî adımlarla' filizleneceğini söyleyebiliriz.

Sistem bize hızı, tüketimi ve bencilliği dayattıkça, biz bilinçli olarak yavaşlığı, üretimi ve merhameti seçebiliriz.

Küresel umutsuzluğa karşı verilecek en güçlü cevap, gözümüzü kendi sokağımıza çevirip, komşumuza yapılan somut, küçük bir iyilik olabilir.Zira, likit olana karşı gösterilen her bilinçli çaba, her düşünce eylemi ve her merhamet tercihi, bizi suyun yüzeyinde tutacak en güvenli can simidimizdir."⁸

*

Değerli okurlar, farkında mıyız?

"Küresel imparatorluk, bir umut ve ışık olan Cumhuriyetimizi de bu her değeri eriten değirmeninin içine almak için olanca gücüyle saldırıyor..."¹

Yani,
"Ekonomik, sosyal ve siyasal felaketin tam kıyısındayız, sanki Dünyanın 'deli' damgası vurduklarının ve emperyalizmin oyuncağı olduk ve topraklarımızda ihanet kol geziyor.

Cumhuriyet'in kazandırdığı kurum ve tesisler yabancıların elinde, milletin itibarı sıfırın altında. İç ve dış borç gırtlağa dayanmış, herkes fakirleşmiş ve resmen aç; tek besin kaynağı cehalet... İyi eğitimliler ise Avrupa'ya kaçma telaşında...
Anadolu insanı ise tarlasını ekemez halde, toprakların yarısı ipotekli...

Bir ülkede öncelikler sıralaması şaşarsa çözülme ve çöküş başlar. En acil sorun Demokrasi ve Adalet'tir. Çözüm ise güçlü demokrasi, denge-denetleme, hesap verebilirliktir."⁹ 
Unutulmamalıdır ki,
"Adalet devletin bağıdır."¹⁰

*
Değerli okurlar,
Tarih gösteriyor ki;
Toplumlar, zor zamanlarda ya çürüme sonrası dağılır ya da kültürel yenilenme ve uyanışla dirilir.

Dijital çağın esiri olmuş, korku ve çürümenin getirdiği yok oluşu yaşayan insanoğlunun artık kafasını kullanması ve "Olmak ya da olmamak, bütün mesele bu..."¹¹ diyerek varoluş kavgasını vermesi gerekir.

*

Peki, İnsanlık Bankası'nın iflasını da ilan eden bu karanlık tablo karşısında ne yapmalıyız?

"İnsanın tüm yaşamını belirleyen, biyolojik bir varlığı sosyal bir varlık haline getiren özelliklere yani sevgi, saygı, mutlu olma, mutlu etme, çalışma, kazanma, sorumluluk, paylaşma, adalet, merhamet, güven, cesaret, yalan söylememe, kötülük yapmama gibi doğuştan gelen ve hepimizde sınırsızca bulunan duygulara sahibiz ki, bunlar her şey demek..."¹²
Unutulduğunda çökerten, hatırlandığında yeniden inşa eden bu zenginlik bir 'sermaye'dir...
Ama, içimizi kemiren ve düşündüren, hatta 'insanlık yolunu mu kaybetti?' dedirten;
"Vah ki Vah!
İnsanlık öldü mü bre!
Ner'de kaldı senin insanlığın?" dediğimiz anlar da yok değil...

Maalesef,
İnsanlık Bankası'ndaki o sermayemiz,  aşağıdaki denklemin kurbanı oluyor: Maddi zenginlik hırsı, doyumsuzluğu, güvensizliği ve korkuyu körükleyerek vicdanın sesini susturuyor.

Bir düşünürün yüzyıl önce yaptığı o denklem, çağımızın ahlakî çıkmazını açıklıyor:
"Nesneler dünyasındaki değer artışı, insanlar dünyasındaki değer düşüşü ile doğru orantılıdır."¹³

Bu çarpıcı tespit, ayaklarımızın bizi hızla götürdüğü yerde insanî vasıfların yok oluşunun felsefi açıklamasıdır.

Değerli okurlar,

"İyi yönetici erdemi rüzgâr gibi yayar; halk ise ot gibidir, rüzgâr estikçe eğilir."¹⁴

Birbirimize sahip çıkarsak, kimse bize diz çöktüremez, kenara çekilip seyretmek değil de; mesela bir kişiye iyilik ederseniz toplum büyür, bir haksızlığa 'dur' derseniz adalet güçlenir, doğruyu ve liyakatı savunduğunuzda ise ülke nefes alır. Kısaca, insani değerlerimizi canlandırmak, bilgi ve sevgiyle dolu nesil yetiştirmek zorundayız.

Esasen,
Baş Öğretmenimiz ne diyor;

"Öğretmenler!
Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.
Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir"..
Gel;
Cehaleti bilgiyle,
Hırsı kanaatle,
İhaneti dayanışmayla kıralım.
Evrensel bir Türkiye kültürü yaratana dek, Türkiye Gemisi'ni "Bağımsız, Üreten ve Adil" limana yeniden sürelim!
Mesele "bir şey yapmak" değil, yeniden insan olmaktır...

*
"yoktu yok
verecek hiçbir şeyleri yoktu yüreklerinden başka
ve barışın demir kapılarında sıkılmış yumrukları
toprağı sürer gibi demiri döver gibi dövüştüler
düştüler
bir gün yine kalkmak için ayağa
ve bu çetin kavganın
mustafa kemal dedik adına
efendiler efendiler efendiler!
bu vatan
bu canım vatan
mustafa kemal'siz edemez ki"¹⁵

*

Bugün 24 Kasım,
Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun.


Suat UMUTLU
24 Kasım 2025

Dipnotlar:
¹ Öner Yağcı, Cumhuriyet Gazetesi yazarı.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/oner-yagci/gorev-insanin-2454747

² İsmet Orhan, gazeteci yazar.
X sayfasından @ismetorhantr

³ Nâzım Hikmet.Umudun ve özgürlüğün ölümsüz şairi... Öner Yağcı, "Tek Kitapta Nâzım Hikmet" adlı yeni kitabında diyor ki;
“Nâzım Hikmet’in yaralı ve ışık dolu yüreğiyle
yaktığı ateş söndürülemedi.
Zindan karanlıkları, yıllarca süren özlemler,
adına bile konulan yasaklar Nâzım Hikmet’i
halkının yüreğinden söküp atamadı.
O, yıllarca yasaklarla yaşadı ülkesinde.
Dünyayı kucaklayan şiirleri, beyinlerden defterlere, defterlerden yüreklere taşındı.
İnsanın, sevdanın, güzelliklerin, özgürlüğün türküsünü söyleyen Nâzım Hikmet ülkemizin ve
halkımızın aydınlık savaşçısı, onurumuzu ve
vicdanımızı temsil eden bir şair olarak yaşadı ve öldü.”

⁴ Aziz Nesin. Türk mizah yazarı,öykücü ve romancı. Sosyal adaletsizliği, bürokrasiyi ve siyasi yozlaşmayı keskin mizahıyla eleştirmiştir. Eserlerinde toplumun aksayan yönlerini hicvetmiştir. Nesin Vakfı'nı kurarak çocukların eğitimine katkıda bulunmuştur.

⁵ Lord Acton. İngiliz tarihçi, politikacı ve ahlak filozofu. Yazıları, iktidarın sınırlandırılması ve birey özgürlüğü üzerinedir.

⁶ Marcus Aurelius. Roma İmparatoru ve filozof.Tarihte "filozof imparator" olarak anılır. Stoacı felsefenin en önemli temsilcilerindendir. İktidar gücüne rağmen sade ve erdemli yaşamı savunmuştur.


⁷ Zülfü Livaneli, gazeteci yazar, sanatçı.
https://gazeteoksijen.com/yazarlar/zulfu-livaneli/bastan-ayaga-bir-medeniyetin-degerler-listesi-nasil-tepetaklak-oldu-254211

⁸ Zygmunt Bauman. Polonyalı sosyolog ve filozof Modern toplumdaki bağların, kimliklerin ve değerlerin kalıcılığını yitirip akışkan hale gelişini analiz etmiştir.

⁹ Ahmet Zorlu, Kayseri Yerel Haber gazetesi yazarı.
https://www.facebook.com/share/p/1D8zKaXCr3/

¹⁰ Aristoteles. Antik Yunan filozofu. "Politika" adlı eseriyle devlet, yurttaş ve adalet kavramlarını derinlemesine incelemiştir.

¹¹ William Shakespeare. İngiliz şair,oyun yazarı ve oyuncu. İngilizce dilinin en büyük yazarı ve dünyanın en önemli dramaturgu kabul edilir.Eserleri aşk, iktidar, ihanet ve insan doğası gibi evrensel temaları işler.

¹² Kenan Özek, araştırmacı yazar.
https://www.facebook.com/share/p/17cDY9srQ3

¹³ Karl Marx. Alman filozof ve politik ekonomist.. Friedrich Engels ile birlikte yazdığı Komünist Manifesto ve Das Kapital eserleri, 20. yüzyıl siyasi haritasını şekillendiren akımların teorik temelini oluşturmuştur.

¹⁴ Konfüçyüs. Çinli filozof,eğitimci ve düşünür. Ahlak, toplum düzeni ve iyi yönetim üzerine öğretileri Çin uygarlığını şekillendirmiştir. "Altın Kural" olarak bilinen "Sana yapılmasını istemediğini, sen de başkasına yapma" prensibini savunmuştur.

¹⁵ Hasan Hüseyin Korkmazgil. Türk şair.Toplumcu gerçekçi şiirin önemli temsilcilerindendir. Emekçilerin, yoksulların ve Anadolu insanının yaşam mücadelesini lirik ve coşkulu bir dille anlatmıştır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —