Oktay EROL

Tarih: 18.07.2025 11:25

KARANLIKTA YÖN BULANMAZ!

Facebook Twitter Linked-in

“Saydam olmak” diyordum! Yaşananların bilinir olması, yabancılaşmaması, duyulduğunda “bu da neymiş” denilmemesi gerekmiyor mu? Hele toplum yaşayışını, toplum geleceğini değiştirecek denli etken olan konularda “neler” olduğu bilinmesi doğru değil mi? Altıyüz kişinin konuştuğunu sanıyoruz, içlerinden daha başta ikiyüzden çoğu gelişmelerin dışında tutuluyor, diğer dörtyüz kişiden kime sorsanız “konuya ilişkin bilgim yok” diyor! Konuşan beş kişi; her şey beş kişi arasında konuşulup değerlendiriliyor; seksenbeş milyon yurttaş beş kişinin arasında gelişenleri sanal olarak izliyor!

Öyle bir yapı oluştu, öyle bir tabloyla karşı karşıya kaldık ki; gazeteci sandıklarımız, gündemi izliyor/ sorguluyor saydıklarımız “iktidara” soru sormaktan öte, “onlarla birlikte değişkenlik gösteririz, onlarla birlikte belirlenen konuyu eşeleriz, onlarla birlikte belirlenen isimleri köşemize taşır/ ekranımıza çıkarırız” diyerek bir böbürlendiler/ havaya girdiler! Saydamlıktan öte, alan karartması bu!

***

Şunun sıkça altını çiziyorduk: ülkemizde gündem yurttaşın içinde bulunduğu sorunlara değil, “iktidarın” istediği konulara yöneltilerek oluşturuluyor! Bunu ben demiyorum ki, bilinen bir haber kanalının/ bilinen bir sunucusu söylüyor! “İktidar partisi onunla neden görüşüyorsa, bende onun için görüşüyorum” diyor! Sözümona, olay gündemin konusu olduğu/ tüm ülke yurttaşlarını ilgilendirdiği için değil de, “iktidar ortakları konuşuyor” diye gündemine aldığını söylüyor!

“Şu konunun üzerine git, şunları biraz silkele, şunların dersini ver” denilerek yapılan “şey” gazetecilik olamaz! Olsa olsa “yandaşçılık” olur adı! Adı, “gündemin saptırılması için çaba harcayan” olur, adı “toplumsal konulara gözleri kapalı” olur”, adı “saydamlığı karartmada payı var olur.” Adı “gazetecilik” olmaz!

***

“Konumuz nedir?” Konumuz; insan! Konumuz toplumsal yaşamın iyileştirilmesi, yurttaşların erinç içinde yaşaması/ gönence ulaşması! İçinde “insanın” olmadığı konu, “insanın” geleceğini umursamayan yönetim, “insanın” kaygılarına çözüm oluşturmayan “iktidar” yaptığıyla kalır; yanında gidenlerle/ birlikte olanlarla/ ona payanda olanlarla gider! Bir acısı kalır geride, kırdığı yürekler, ateş düşürdüğü ocaklar, bozulmasına neden olduğu yuvalar, gözyaşlarını döktüğü çocuklar; unutulmazlar!

Biz bu ülkede “benim memurum işini bilir” demekle yetinmeyip, “ben zenginleri severim” sözünü bir ayrıcalıkmış gibi sürdüren “iktidarlar” vardı, yanlarındaki yandaşlarıyla; “şimdi neredeler” diye sormamak olmuyor açıkçası! Kendilerine “uygun” yeni alanlar bulmuşlar, başkalarına da “aynı” yakınlığı gösterirken geçirdikleri “renk değişimini” ustalık bile saymışlardır! Saydamlığı sağlamaktan öte karartmalar için çaba harcamışlardır!

***

Neden “saydam” olmanın önemli olduğunu da belirteyim; Saydamlık, toplumsal duyarlılığın da adıdır! Susanı konuşturur, yurttaş/ birey olduğunu gösterir, yöneten/ yönetilen arasındaki karanlığı kaldırır, haklarını öğretir/ korur, karar alma süreçlerine yurttaşın katılımını sağlar, yönetenlerin ne yaptığını bilme sorumluluğunu ortaya kor, halkın yönetene güvenini sağlar, toplumsal barışa katkı yapar, yolsuzlukları ortadan kaldırır, kapalı kapılar arkasında kararlar alınmasını önler, yatırımcının önünü görmesinde etken olur, halkı bilinçlendirir, yurttaş izleyen değil/ yön veren olur!

Bunların birçoğu bizde unutturuldu! Sokakta yaşananlardan belli olmuyor mu bunlar? Bir yanda açlık/ doyumsuzluk, diğer yanda “beş liralık suya” yüz lira ödeme çılgınlığı, bir de bu yabancılaşmayı sosyal medya ürerinden yayma duyarsızlığı! Bunlar “saydam” olunmamanın nedeni! Yine sokaklarda yaşanan olaylara bakın; insanı parçalara ayırıp bavulla taşımak, ne demek biliyor musunuz? Buna benzer birçok olaylar yaşanıyor; geçtiğimiz aylarda uzun süre “karartmak” için gündemde tutulan Narin davasını anımsayın! Kimin/ neden kıydığı öğrenilemedi “saydamlık” öne çıkarılmadığından!

***

Her şey “beş kişinin” konuşup, “bunu yaptık” dayatmasıyla demokrasi de olmaz, toplum rahat bir soluk almaz da! Örneğin emekliler neden açlık sınırının yarısının biraz üzerinde aylığa tutsak ediliyor, ya da ücretli çalışanlar neden çocuklarına iyi bir eğitim aldıramıyor/ gereken beslenmesini neden sağlayamıyor/ neden evine akşam erinç içinde varamıyor? 

Yurttaşın önünün karartıldığından, medyanın “iktidarla” birlikte gündem oluşturduğundan, saydam olmaya izin verilmediğinden, “muhalefetin” sokaklardan yükselen sesini istemediğinden… Saydamlığın egemen olduğu toplumların konusu “insan” çünkü, çünkü karanlıkta yön bulanmaz! 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —