Adnan Gümüş

Tarih: 19.10.2025 09:03

MHP, YURTTAŞLIK, ULUS VE DİL PROBLEMİ: “TÜRK’TÜR” DEĞİL “TÜRK DENİLİR”

Facebook Twitter Linked-in

Elbette bir kişinin görüşü bir parti ve ideolojiyi tümden temsil etmeye yetersiz olabilir ama bu isim bir hukukçu, Ülkü Ocakları eski başkanlarından, mevcut konumuyla Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı biri olunca, az çok parti ile de yakından ilgili bulunmaktadır.  

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, Anayasa’nın 66. maddesine ilişkin, bunun bir yurttaşlık veya kişilik tanımı değil “millet” tanımı olduğu konusunda açıklamada bulundu.

Bu açıklamayla en azından problemi doğru adlandırmış, iki ana boyutuna dikkat çekmiş bulunuyor. Ulus/ millet tanımı ve yurttaşlık tanımının yapılıp yapılamayacağı ve aralarındaki bağın ne olduğu.

Kanuni Esasi/ Anayasada “millet” tanımı: 1876, 1924, 1945, 1961, 1982

Feti Yıldız’ın açıklamasından devam edilirse;

“3-Modern devlet tüzel kişiliği haiz olduğundan devletin yönetimi anlamına gelen egemenliğin bir süjesinin/sahibinin olması gerekir. İşte millet olarak tanımlanan ve hukuki-siyasi bir tanımlama olan millet söz konusu egemenliğin sahibi ve kaynağıdır. Egemenliğin sahibi ve kaynağı olan millet, eğer devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi kapsıyorsa yani millet vatandaşların toplamından oluşuyorsa o devlete cumhuriyet denilmektedir. Onun için Fransız İhtilali sonrası cumhuriyet, vatandaşlık ve ulus kavramları eş anlı olarak gündeme gelmişlerdir.”

Kanuni Esasi ile birlikte Osmanlı ve cumhuriyet dönemi anayasa maddeleri şu şekildedir:

“1876 Osmanlı Kanun-i Esasisi’nde “Tebaai Devleti Osmaniyenin Hukuku Umumiyesi” başlıklı ikinci bölümün altında yer alan 10 uncu maddede “Devleti Osmaniye Tabiyesinde bulunan efradın cümlesine herhangi din ve mezhepten olur ise bilaistisna Osmanlı tabir olunur ve Osmanlı sıfatı kanunen muayyen olan ahvale göre istihsal ve izah edilir.”1924 tarihli Anayasa’nın 88 inci maddesi: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla (Türk) ıtlak olunur.”1945 tercümesi: “Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese “Türk” denir.” (Feti Yıldız’ın yorumuyla kısmen anlam değişikliğine uğramıştır)1961 Anayasası’nda 54 üncü madde 1982 Anayasası 66’ncı maddede “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” (Feti Yıldız’ın yorumuyla “Türkiye ahalisi yerine”,  “Türk Devletine” ve “herkes Türk’tür” diye 1924 Anayasası’nın kavramsal tanımlama -Türk denilir- arayışını hatalı bir şekilde ontolojik bir belirlenime -Türk denir’e- dönüştürmüştür).

Fethi Yıldız, 1921 Anayasası’nı ise klasik anayasa geleneğinde saymıyor çünkü 1921 Anayasası’nda mahalli yönetim/ vilayetler/ ahali çok güçlü bir yapıda öngörülüyor.

Feti Yıldız’a göre 1924 Anayasası’ndaki ‘ahali’ ve ‘din ve ırk farkı olmaksızın’ ifadeleri önemli

Feti Yıldız’a göre; “Türk anayasa hukukunda ilk defa 1924 tarihli Anayasa’nın 88 inci maddesinde “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla (Türk) ıtlak olunur” denilerek milletin tanımı açıkça yapılmıştır.

Bu tanımlamaya göre;

-Türkiye’de egemenliğin sahibi Türk milletidir.

-Türk milleti ise Türkiye’deki ahaliden oluşmaktadır.

-Bu ahalinin din ve ırkı farklı olabilir.

-Milletin mensubu olmak/milletten sayılmak için vatandaşlık esastır. Anayasa’daki bu düzenlemede vatandaşlığı tanımlamamaktadır.”

“4-Vatandaşlık tanımlamayı gerektirmeyen devlet ile birey arasındaki hukuki ilişkidir.

Bu düzenleme milleti/ulusu Türk olarak isimlendirmekte ve bunu vatandaşlık itibarıyla/temelinde yapmaktadır. Dolayısıyla hem modern ve medeni hem demokratik hukuk devletinde olduğu gibi devlet ile birey ilişkisini vatandaşlık statüsü temelinde ve vatandaşlığı esas alan milli egemenlik şeklinde tanımlamaktadır.”

‘Türk devletleri’, ‘Türkiye Cumhurbaşkanlığı forsu’

Feti Yıldız’ın yorumları “Türk devletleri” veya çok daha öne çıkan Cumhurbaşkanlığı Forsundaki 16 yıldız bakımından ayrıca yoruma ihtiyaç duyuyor yani Türklük, Türkçe veya dil meselesi çok boyutlu bir konuyu oluşturuyor.

Feti Yıldız Anayasa’daki ‘Türk devleti’ ve ‘Türk’tür’ ibarelerinin kaldırılmasını mı öneriyor?

Feti Yıldız’ın 1924 Anayasası’ndaki kavramlaştırma arayışından 1961’de hatalı bir şekilde ontolojik belirlenime geçildiği eleştirisi; 1961 ve 1982 Anayasası’ndaki “Türk devleti” ve “Türk’tür” ibarelerinin maddeden çıkarılmasını, 1924 Anayasası’na dönülmesini önerdiği şeklinde yorumlanabilir. Yani 1961’deki “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” yerine 1924’teki “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur” maddesine dönülmesi.

Osmanlı hanedanlığında ulus yok, farklı şeriata tabi milletler var

Konu ve sorun tam da devlet tüzel kişiliğinde egemenliğinin süjesi ulusun kim olduğu, kimlerden oluştuğu problemidir.

Kısaca egemenliğe katılım hakkı olan sınıf, zümre veya fırkalara “ulus” denirse, Osmanlı devleti 1876’ya kadar hanedanlık olduğundan, hanedan dışında kimselerin zaten egemenlik hakkı bulunmadığından ulusu da yoktu, milletleri/din grupları vardı, bunlar da kendi dini alanlarında kendi şeriatlarıyla yönetiliyordu. Yani Osmanlı milletleri “ulus/nation” değildi, din bakımından farklı din/şeriat kanunlarına tabi idi, o kadar.

Osmanlı’da ilk ulusal hareket Helen/Rum milliyetçiliğidir, yönetimde söz hakkı iddiasında bulunmuştur.

Bunları giderek öne çıkan Osmanlı burjuvazisi izlemiştir, Tanzimat Fermanı bu yönde bir adımdır.

Osmanlı uluslaşması daha çok okuryazar sınıfın (yeni yükselen zümrelerin) oluşması ile, Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal vb. gibi okumuş yazmış ve imparatorluk yönetiminde söz sahibi olmayı, hanedanlık yanında farklı kesimlerin de yaşanılan ülke ve devlet yönetiminde hakkı olduğunu savunan düşünce ve düşünürler 1850’lere doğru oluşmaya başlamıştır. 1876 Kanuni Esasi bu sürecin bir eseridir, ancak hayata geçebilmesi için okur yazar grubun daha da genişlemesi, 1908’i beklemesi gerekmiştir.

Zümrevi ulus devletler

Ulustan ancak hanedan/monark dışındakilerin yönetsel bir söz hakkı olduğunda söz edilebiliyor. Örneğin Antik Yunan demokrasisinde bu yönetim hakkı olanlar sadece özgür/üst sınıf idi, bunlara ulus/nation, geriye kalanlara “halk” deniyordu.

Sınıfsal/ burjuva ulus devletler

Magna Carta Libertatum, İngiliz Haklar Bildirgesi, Fransız İhtilali ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi sivil tüccar ve burjuvazinin oluşum sürecinin yansıları sayılabilir.

Burjuvazinin büyümesi ile Britanya, Fransa, ABD gibi imparatorluk veya ileri banliyölerde yükselen etkisi artan banker ve tüccarlar, endüstri devriminin de etkisiyle sanayi burjuvazisi bazı mesleki haklar ve giderek yönetimde söz hakkı istemeye başlamıştır. Bilim ve aydınlanma süreci de bunu etkilemiş, ulus-monarşilere ve ulus-cumhuriyetlere, genel olarak ulus-devletlere geçiş süreci hızlanmıştır.

Cumhuriyet: Ahalinin egemenliğin sahibi sayıldığı ‘ulus’ devlet

Cumhuriyet rejimleri ulus-devlet sayılır, tüm halkı/ ahaliyi egemenliğin parçası, en azından hukuk önünde eşit bir kişilik sayar.

Sözün özü ve çözüm süreci: Diller arasında ayrım yapmayan bir cumhuriyet mümkün mü?

Ta 1826’lara II. Mahmut zamanında Tıbbiye’nin açılış fermanına kadar geriye, belki daha da geriye gidilebilir: Tebaa veya vatandaş Türkçe konuş.

Osmanlı bir şeriat rejimi olmaktan giderek farklı hakların da tanındığı bir döneme doğru geçerken diğer uluslaşma hareketlerinde de olduğu üzere ortak dil programlamayı, buna en uygun dil olarak da Türkçeleşmeyi öne çıkardı. 1876 Kanuni Esasi’de farklı dil gruplarından gelenlerin Türkçe öğrenmeleri anayasal çerçeveye bağlanmıştı.

Yani Feti Yıldız’ın altını çizdiği anayasal dönem; ulusun sahibi/egemeni olacakları ırk ve din bakımından ayırt etmezken, öbür yandan bu grupları ortak bir hafızada/ ortak bir dilde buluşturma eğiliminde bulunuyor.

Son 250 yıllık ulus-devletleşme süreci dil ortaklaşması ve bunun dışında kalanların asimilasyonu ile geçti. Küreselleşme ise İngilizce dışında dilleri çok değersizleştirmiş, küreselleşmenin ana aktörlerinden biri olan Çince de İngilizceye eşlik etmeye başlamış bulunuyor.

Her ikisi de farklı ulusların egemenlik haklarını, özerklik ve bağımsızlıklarını çok zorluyor.

1924 Anayasası’na dil eki yapılabilir mi? Dil, din ve ırk farkı olmaksızın…

Dilde çoğulculuk demokratik çoğulculuğun da bir parçası olsa gerek.

Dil dahil bir yandan çoğulculuk diğer yandan medeniyet ve temel hukuk ilkelerinde birlikte yaşamı sürdürecek ortaklık sağlanamaz mı?

1924 Anayasası’nın 88 inci maddesi “dil” de eklenerek şöyle olursa ne olur: “Türkiye ahalisine dil, din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla (Türk) ıtlak olunur.”

Türkçe ile birlikte ana dilinde ders kitapları

Eğer çözüm sürecinde bir yol alınacaksa ana dili/ ana dilleri konusunda bir açılım şart gözüküyor. Buna ders kitaplarının Türkçe ile birlikte ana dillerinde de basılması ile başlanabilir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —