Atatürk, Andre Weil kuralını dünyada en doğru şekilde uygulayan liderdir. Andre Weil kuralına göre, “Birinci sınıf insanlar, birinci sınıf insanları yanlarına alırlar, ikinci sınıf insanlar ise üçüncü sınıf insanları yanlarına alırlar.” Onun yanında çocukluğundan itibaren hiç ikinci sınıf insan olmadı.
Mustafa Kemal, Salih Bozok ve Nuri Conker. Üçü de aynı yıl doğdu, aynı okullarda okudu, hiç ayrılmadılar ve her şeyi beraber yaşadılar. Arkadaşlık, sürekli dikkat ve ilgi ister. Ancak iyi arkadaşlıklar bu çabalara değer ve yıllarca sürecek dostluklara dönüşür. Dostluk menfaate dayanmaz, dost karşılık beklemeden fedakarlıkta bulunur. Tıpkı Mustafa, Salih ve Nuri gibi
Arkadaşlıkları Selanik’te mahallede başladı, zamanla sarsılmaz bir dostluğa dönüştü ve ölüm onları ayırıncaya kadar da devam etti. Fikirleri 21. yüzyıla ulaşabilen, daha da asırlarca yaşayacak olan tek lider Atatürk, bu iki arkadaşına karşı içtenliğini hiçbir zaman yitirmedi, en mahrem sırlarını onlarla paylaşmakta tereddüt etmedi. Ayrıca Salih Bey’e canını ve annesini emanet edecek kadar güvenirdi.
Mustafa Kemal, Suriye Cephesi'nde Salih Bey'i "Başyâver" görevine atadı, beraberlikleri, “Meclis Başkanlığı Yâverliği” ve “Cumhurbaşkanlığı Yâverliği” olarak sürdü.
Salih Bey, tarihi adı Bozok olan Yozgat’ta çıkan isyanın bastırılmasında, Çerkez Ethem’le birlikte görev yaptı, bundan dolayı da Bozok soyadını aldı. Yarbay rütbesiyle emekli olduktan sonra, Bozok ve Bilecik milletvekili olarak görev yaptı.
Hepsi, her şeyden önce vatanını düşünün insanlardı. Henüz öğrenciyken, Selanik’te Olimpos Gazinosunda her akşam oturur, memleket meselelerini konuşurlardı. O çok bilinen anekdotta, göreve geldiği zaman, kime hangi görevi vereceğini söylediği yer burasıdır.
Atatürk, “Size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum,” dediği zaman da, “Ya istiklal, ya ölüm,” dediği zaman da, ordudan istifa edip Kurtuluş Savaşını sivil olarak yaparken de, ta ki, Sakarya Savaşında üniformalarına kavuşuncaya kadar da beraberdiler.
Atatürk’ü evliliğe ikna eden, onun nikah şahidi olan, Latife Hanım’a bir anlamda babalık eden, Latife Hanım bir problem yaşadığında, problemin çözülmesi için yardım istediği, Dosttu Salih Bozok’tu.
Nuri Conker, Atatürk’ten bir yıl önce ölünce, “Ne şanslı adamsın, Atatürk’ün ölümünü görmeden öldün,” diyecek kadar duygusal ve Atatürk’e candan bağlı idi.
Ne var ki, onun gözlerini kapayışına şahit oldu. Öldüğünü anlayınca Atatürk’ün ellerini eline aldı, öptü, sonra da kapıya doğru yürüdü. Mim Kemal Öke bakışlarını beğenmemişti. “Nereye gidiyorsun,” diye sordu. Çok kısa cevap verdi. “Hiç. İşim bitti artık.”
Sonra alt kata indi, Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe’nin odasına girdi. Atatürk siroz olunca, ondan sonra yaşamamaya karar vermiş, doktorlardan en garanti ölümün kalbe ateş etmek olduğunu öğrenmiş, o günden sonra, her sabah kalbinde kurşunu sıkacağı yeri tendürdiyotla işaretlemeye başlamıştı. Önceden hazırladığı silahı çıkardı ve “Baş Komutan yaversiz gitmez,” diyerek, bastı tetiğe.
Ölmemişti. Kurşun kalbini sıyırmış, ciğerini delip geçmişti. Hemen müdahale ettiler ve hayata döndürdüler. Yaşamak denirse, iki buçuk yıl daha yaşadı, acılar, ızdıraplar, göz yaşları içinde iki buçuk yıl. Sonra bir kalp krizi geldi bütün acılarına son verdi.
Ölümünü anlatırken, Aka Gündüz,” Ne mutlu, Salih Bozok Atatürk’e kavuştu,” diye yazdı.
ÖLÜMÜN MUTLUSU OLUR MU?