Oktay EROL

Tarih: 18.09.2025 17:30

SORUNLAR NEDEN GÜNDEMDEN UZAKTA?

Facebook Twitter Linked-in

Halkın sorunları her geçen gün kabarıyor! Bırakın “geleceği”, bir saat sonrasının bile nelere gebe olduğu belirsiz! Yurttaşın nasıl yaşama tutunduğu, hangi acılara karşı göğsünü gerdiği umursanmıyor! Seçilmişinden, sivil toplum kuruluşlarına, televizyonların kadrolu tartışmacılarına değin hepsi; “gündemi” toplumun “temel sorunları” yerine, üç/ beş “koltuk sevicinin” üzerine yoğunlaştırıyor! O “koltuk sevicilerin” daha “uzun süre” koltuklarında kalmaları, daha “orantısız” yaşamlarının sürmeleri için çaba harcıyor!

Demokrasi neden var, anlamı nedir, toplumun erinci/ gönenci neden yükseltilmesi gerekir gibi somut sorunları çözmek için uğraş veren yok! kış ayları gelip dayandı işte; insanlar nasıl hazırlıklar yapabildi, soğukta/ yağmurda neler yapabilecekler, yazı barınaksız geçirenler nasıl bir yöntemle korunacak umursayan yok! “Ulusal istenç” denilen, “ulusal istenç” varlığının geleceği için nasıl iyileştirmeler yapılacağı her zamankinden daha belirsiz, her zamankinden daha da acı verici…

***

Aylardır görüyorsunuz… “Kavganın” nedeni yıllardır süren “hırsın” daha da sürmesi… Halkın “tek” suçu “ulusal istenç” olması, “tek” suçu “sorunları çöz” demesi… Nereyi araştırırsanız araştırın, bana son yıllarda bir tane “iyi” olan, yurttaşımın yaşamına dokunan, “oh” diyebileceği olay gösterin!

Zamları mı diyeceksiniz, yetmesi olanaksız asgari ücreti/ emekli aylığını mı göstereceksiniz, korunmayan doğayı mı/ toplumda bitmeyen şiddeti mi/ çocuk katliamlarını mı/ çocukların aç karnının mı/ işsizliğe boğulmuş gençliği mi/ komşuluk ilişkilerinde yara alan güven duygusunu mu/ üreticinin çıkmazını mı/ hasadın zorluklarını mı? 

***

Bakın, şaka değil; yaklaşık çeyrek yüzyıldır yaşamımızda olan bir “iktidar” var! Çözülmeyen sorunların nedenini başka bir yerde aramaya gerek yok! yurttaşın ekmeği küçülürken “iktidara” yakın olan “doymazların” ekmeği büyümüşse, toplumun elin parmaklarıyla gösterilen katmanı her tür şatafatı yaşarken büyük çoğunluk “açlığını” dile getiriyorsa “sorun” var demektir; sorumlu da bellidir! 

Bunun anlaşılması “zor” mu bilmiyorum! Psikolojide canlıların bir içgüdüsünden söz edilir; canlı önce nelerin kendine zarar verdiğini belirler, ona karşı önlem alır. Ondan sonra da gideceği yönü seçer! Bunu yapmak da öyle zor değildir! Çünkü bilinçaltı, geçmişte yaşananları anımsar, ona göre davranış ortaya kor; buna “deneyim” de denir! Yaşananları “deneyim” saymayıp, “aynı suda ikinci kez yıkanacağını” düşünenler yanılır toplumu da çıkmaza sürükler!

***

Geçende “iktidara” yakın isimlerin de yaşananlardan “hoşnut” olmadıklarını, çevrelerinin “mutsuzluğundan” söz ettiklerini yazmıştım! Sanki olmamasını sağlayacak bir ayraç” varmış gibi, “iktidar” yanlılarının bu toplumun bireyleri değiller gibi! Toplumda “en küçük yaranın” diğer bireyleri de acılandıracağı bilinmiyor gibi! Ne sokaklarda, ne pazar yerlerinde, ne de okul bahçesinde, ne de marketlerde “iktidar/ muhalefet” yanlıları diye ayrılmadı/ ayrılamaz da! Toplumun her katmanında, her siyasi düşünceden yurttaşların olması kaçınılmaz! “Acılar” herkesi sarsar!

“Sorun” ortadaysa, “sorumlu” konusunda neden konuşulmuyor? Toplumu bunca “mutsuzluğa” iteleyen, bunca “içinden” çıkılmaz çukurlara sürükleyen, tüm bunlara karşın “büyümekten” söz eden “iktidarın” eksiklerini/ yanlışlarını söylemek neden o denli zor! Bir adım daha ileri gideyim; insanların yaşadığı kaygılar yerine, neden “kaygıları” azaltıcı uğraşlar verilmez de, “algı” üzerine gündem oluşturulur, “sorunlar” rafa kaldırılır, “iktidar/ muhalefet” kavgası yaşatılır; bilen var mı?

***

Hiçbir yarar sağlamadan, üstelik çevreye zarar veren uğraşlara “kör döğüşü” mü deniyordu! Aynı öyle! Yurttaş, “iktidardan” da “muhalefetten” de demokratik kurallara uyarak “çözüm” istiyor! Ekmeğinin büyümesini, alım gücünün sağlanmasını, adaletin hakça yerine getirilmesini, “ulusal istenç” olarak “ulusal geliri” eşit paylaşmak istiyor; çok mu? 

“İktidar” da, “muhalefet” de bu yurdun yurttaşının seçimiyle o koltuktalar! Görevleri birbiriyle “koltuk savaşı” yapmak, birinin “seçtiğiyle” uğraşmak, karşısındakine “kumpas” kurmak, kendine “oy” vermeyene “kin” duymak değildir! Herkesi dinlemek, herkesin yarasını sarmak, herkesin sorununa çözüm aramaktır! "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ ve bir orman gibi kardeşçesine/ bu hasret bizim" demek, işte böyle bir şey… 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —