Liderler bazen bir sözüyle tarihe geçer, tarih yazar, tarihi değiştirir. Atatürk’ün, “Ya istiklal, ya ölüm,” sözü gibi. “Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum,“ deyişi gibi. Churchill’in takipçilerine her fırsatta zafer (victory) kelimesinin ilk harfini (V) iki parmağıyla işaret edişi gibi. Alpaslan’ın, “Beni seven arkamdan gelsin,” sözü gibi.
Tarihin derinliklerinden gelen, her fırsatta tekrarladığımız, hatta aynı adla kitap yazılan bir söz var. “Ya bir yol bulacağız, ya da bir yol yapacağız.” Aradan bunca yıl geçmesine rağmen, gerçek bir liderin karakterini, bir çağın ruhunu tanımladığı, kararlılığı ifade ettiği gibi, teslimiyete karşı yazılmış evrensel bir manifesto ve insan iradesinin sarsılmaz gücünü özetlediği için de değerlidir.
Sözün sahibi Antik Çağ’ın büyük savaşçı lideri Kartacalı Hannibal Barca’dır. MÖ 218 yılında Roma, dünyanın en büyük
askeri gücüydü. Karşısına çıkan Hannibal ise hem askeri dehasıyla hem de gözü karalığıyla tarihe geçecekti. Roma’ya denizden değil, kimsenin geçilemez dediği Alp Dağları üzerinden yaptığı yürüyüş, sadece bir askeri manevra değil, insan iradesinin doğaya meydan okumasıydı.
Önünde uçurumlar, kar fırtınaları, açlık ve ölüm vardı. Geri dönmek güvenliydi. Beklemek akıllıcaydı. Ama Hannibal beklemeyi değil, imkânsızı seçti. Ve işte askerlerine o sözü söyledi. “Ya bir yol bulurum, ya da ben bir yol yaparım.” Bu sözle birlikte yalnızca dağlar değil, tarih de aşılmış oldu.
Söz basit ama anlamı derindi. Yol bulmak, mevcut imkânlarla çözüm aramak, yol yapmak dahiç imkân yokken çözüm üretmek iradesine sahip olmak demekti. Birincisi aklı, ikincisi ise iradeyi temsil ediyordu. Birincisi uyum sağlamak; ikincisi dünyayı değiştirmekti.
Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinin birebir özeti değil mi? Atatürk yol buldukça yürümedi, bulmadığı zaman yol yapmadı mı? Ordusu dağıtılmışken ordu kurdu, hazine tamtakırdı devlet inşa etti, işgal altındaki bir yurdu bağımsız yaptı. Ne demişti hatırlayalım. “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır.” Hiç umutsuzluğa kapılmadı. Çünkü kazanacağını biliyor, önüne gelen her engeli aklıyla aşıyor ve milletini tanıyordu.
Özgür Özelin üstlendiği görevin büyüklüğünü biliyor, önündeki zorlukları da asla küçümsemiyoruz. Ama haklı olmanın ve ne büyük bir güç olduğunun da idrakiyle aklın önderliğinde aşılamayacak engelin de olmadığına inanıyoruz.
Madem kurtuluşun tek başına olmayacağını, ancak hep beraber olursak kazanabileceğimizi biliyoruz, bağımsızlık yoksa yaşamanın anlamı olmadığını da biliriz.
ÖYLEYSE, HERKES İÇİN TARİHE GEÇME ZAMANI DEĞİL Mİ?